29 Kasım 2023 Çarşamba

"Saç" deyip geçmemek lazım

      Kendimi bildim bileli kaküllerim var. Yaklaşık 13 yaşındayken kuaförüm ön saçlarıma az da değil bayaa perçem attı ve "Vaov Aman Allahığğmm!!! " harikalığında bir etki yaratınca bende ve çevremde, vazgeçilmezim oldu kendisi.
   

      Efendim perçem dediysek de öyle kolay bir iş değil kendisi. İşini bilmeyenin elinde sıçana dönebilirsin. Daha önce öyle deneyimlerim olmadı ama olanı gördüm ve üzüldüm.. O sebeple 13 yaşından sonra hep aynı kuaföre kestirdim saçlarımı. Kuaförüm Ercan Abi zaman içerisinde benim hayatımdaki en önemli insanlardan bir tanesi oldu. İlk saçımı boyatmayı, ombre deneyimimi de kendisinde yaşadım ve hepsinde de "OMG" dedim mutlulukla. Neden öyle tepkiler verdim. Çünkü ergendim ve benim için tüm harika şeylere tepkim "OMG" İdi. Buraya kadar Ok? Devam ediyorum beybisi... (Tamam tamam çıkıyorum ergen dilimden:)) 

        Heh, Ercan Abi'nin benim için öneminden bahsediyordum. Yeri geldi eşiyle beni sarmayan muhabbetlere dahi Ercan Abi'min gönlü kırılmasın diye girdim. Kimi zaman kabuslar gördüm Ercan Abi sigaradan dolayı ince hastalıklara kalıyordu. Gittiğimde hemen laf arasında uyarıyordum kendisini, sigara sağlığa zararlı bir meretti sonuçta. Şakayla karışık dedim de hatta, "Ercan abi sana bir şey olursa ben kime giderim bu perçem ve ombre için, lütfen rica ediyorum o sigarayı azalt. " Dedim de bayağı bir gülmüştü kendisi. Bilse ben bunun kabuslarını görüyorum kaç gece... Ayy inanır mısın, düğün saç ve makyajıma bile ona gittim ben. Eşine makyaj konusunda pek güvenmediğimden iki ay önceden attım nasıl bir makyaj istediğimi. Hakkını yemeyeyim o da istediğim gibi yaptı makyajımı, ki normalde çok ağır bir makyaj stili vardır kendisinin. Düğünüme Bülent Ersoy olarak katılmak da vardı. Kendim olarak katılabildim çok şükür :)) 

      Bak ben aslında perçemden devam edeceğim ama Ercan abi benim için nasıl önemli bir insan ki, burada da bahsetmeden geçemedim. Şimdi sen soracaksın, eee bu Ercan Abi memleketteyse ve sen uzaktaysan nasıl yapıyorsun işleri? Ona geleceğim şimdi. 

      Efendim pandemide artık kırdım zincirlerimi. Malum yasaklarla dolu günler... Değil şehirler arası yolculuk, markete diye zor çıkıp  gelebiliyoruz evimize, değil saç için kuaföre gitmek filan. Hani filmlerde kadın karakterimize anlık bir "Perçem kesmeliyimmm! " Dürtüsü gelir de o makası eline alır ya. Ben de artık rutinden ve de yasaklardan bunalıp, perçemimin uzunluğunu mu bahane ettim nedir, aldım o elime makası. Ne mi oldu? Olmadı arkadaşlar. Ben zannettim ki aynı filmlerdeki gibi o saç mükemmel olacak, fönün dumanı bile üstünde tütüyor olacak. Nerdeee.. Eşim saç ve de giyim konularında dikkatli bir erkektir, fark eder. 
Beni görünce: " Hayatım saçlarına nolmuş öyle?dedi. Ben de tüm agresifliğimle:" Nasıl ne olmuş? Ne demek istiyorsun? " Dedim. 
" Yok her zamanki gibi çok güzel de, sanki sağ tarafa bakması gerekenler sol tarafa bakıyor gibi... " Durdu bi baktı bana on saniye kadar... " Belki de benim gözümde sıkıntı vardır. Zaten şu yasaklar bi kalksın göz doktoruna gideceğim, uzağı da göremiyorum ya pek. " Dedi. 
Tabi ben başladım söylenmeye: " Ayy ben de kuaföre gitsem iyi olacak, sözde perçemimi kesecektim, şu hale baaağğk! "Diye bir de oturdum ağladım. Eşim halen arada der, gülmemek için kendimi en zor tuttuğum anlardan biriydi o an, diye. İyi ki gülmedi tabi. 

       Şimdi bu anılara nereden girdim. Merak etmeyin Ercan Abi'me bir şey olmadı, maaşallah turp gibi kendisi. Kabus filan da görmüyorum çünkü burada da bir Adnan Abi'm oldu.( Üzgünüm Ercan Abi, uzaktan ilişkimiz süresince bu kadar vefalı olabildim, merak etme ombre için halen sendeyim. Parantez içi parantez ( Çünkü sen daha uygun ve güzel yapıyorsun:))

       İnanır mısın, bugün aynı "perçem kesmeliyim perileri" yine geldiler bana. Başta bi " Bu sefer olmaz canım, ben almayayım. " Filan dediysem de, a ah o da ne? Elimde makas aynanın karşısında buluverdim kendimi. ( Bir hafta içinde sırasıyla ben, eşim ve kızım hasta olunca ondan sebep galiba) Elime makası alıp bir iki kırptım uçlardan. Bir rahatlama geldi bana anlatamam, bu sefer yaptığım işi de fena bulmadım bak.  Eşim de sağa sola bakmadan gayet beğendiğini söyledi. Ya o duygularını maskeleme konusunda ustalaştı ya da ben perçem kesme konusunda bir tık daha iyiyim, bilemiyorum. Tek bildiğim, biz kadınlar için saçın çok önemli bir mevzu olduğu. 



20 Kasım 2023 Pazartesi

"Hayır" lı Günler



     Gün içerisinde zaman buldukça uğradığım, uğradığımda siz değerli dostlarımın yazılarını okudukça mutlu olduğum, kimi zaman yorum yapabildiğim kimi zaman çok istesem de bir yazının bütününü dahi okuyamadan sonraya bırakmak zorunda kaldığım, evet evet annelik mesaime giriş yapacağım burada, Shakira kemerlerinizi bağlayın başlıyorum :)) 
     
     Efendim daha önce dersini görmüştük, duymuştuk, sevgili annelerin gözü yaşlı (özlemden değil hee) andığı, psikoloji bilim dünyasının "Aman efendim kriz demeyelim fırsatlar diyelim. " Dediği ki muhtemelen bunu diyenin bir erkek olduğunu düşündüğüm dönemdeyiz: Kızımın 2 yaş evresindeyiz. 

      Bak yeminle söylüyorum ben dünyada bu kadar "I ıh" "Hayır" ı ve bunları ifade eden envai çeşit beden dilli iletişimi duyduğum bir dönem yaşamadım. Henüz tam anlamıyla kelimeleri söyleyemiyor, kimisini yutuyor kendi dilinde çok güzel uzun uzun anlatıyor. Hani " Anneler anlar çocuğunun dilinden. " Derler. Bazen böyle bana bakarak uzun uzun bir şeyler anlatıyor, misafirler de bana bakıyor: " Ne dedi?" diye. Vallahi anlamıyorum dostlar. " Aaa sen oyun hamurlarınla şimdi de yıldız yapmak istersin değil mi? " Diyorum bazen durumu kotarmak için, o küçük parmaklarını gözüme gözüme bir sallıyor :) Hepimiz anlıyoruz bu sefer ne demek istediğini: "Hayır". 

        Eskiden " Dikkat Bebek Var" Diye bi dizi vardı. Orada bebek içten içe konuşur, yetişkinlerle dalga geçerdi. Benim kızım da diyor mudur acaba: " Allah'ım ben kimlerin eline düştüm? Bu şaşkalozlar beni bir türlü anlamadı. Anneme bir şey anlatıyorum o tutuyor başka bir şey söylüyor. Babam desen beni sürekli dans ettirme derdinde şarkı söyleyip duruyor. E ben de arada eğlenmiyor değilim ama çok kızıyorum çok. Babam mutfakta gizli gizli ne yapıyor? Kek mi ooo? Amanııııınn!!!" diye ağlayarak o keki de yiyordur kesin. 

       Bu düşüncelerimi bazen eşimle paylaşıyorum ve iki farklı cevap alıyorum. Bazen kahkaha atıp " Saçmalama aşkım, biz harikayız. Daha ne yapalım? " Diyor. Bazen de kızıma uzun uzun bakıp, duygusal bir moda giriyor. Ben size söyleyeyim, babaların lohusalığı bizimkinden uzun sürüyor :)) 
 
      Bunlar bu sürecin tatlı maceraları diyelim... Gelelim bana... Çalışmaya, dışarıda olup sosyalleşmeye, insanlarla etkileşim içinde olmaya o kadar alışığım ki evde olmak farklı hissettiriyor. Vaktimin çoğunu kızımla geçiriyorum. Kızım öğle uykusundayken spor yapmayı, dizi izlemeyi, kitap okumayı deneyimledim hepsi de kısa sürdü :) Neden? Çünkü uykusu bölününce yanında beni istiyor kızım uykusuna devam edebilmek için. Akşam da o uyuduktan sonra sözde eşimle film izleyecek oluyoruz, hiçbir film bize kalan değerli vaktimizi harcayacak yeterlilikte görünmüyor. E kısa bir dizi izleyelim diyoruz. Böyle ilk bölümden itibaren bizi saran bir yapım bulamıyoruz. İlk bölümde bizi sarmayan diziye de kızım gibi parmak sallayıp iki hayırla yolcu ediyoruz, ya da uyuyakalıyoruz :)) 

    Geçtiğimiz hafta kızkardeşim buradaydı. Sayesinde eşimle uzun zaman sonra bir akşam yemeğine çıkabildik. Onda da sürekli kızımızı konuşurken bulduk kendimizi, fark edince de güldük çok :)) Eve düşen yıldırım gibiler bu bebişler. Onunla birlikte değişir dönüşürken yeni benliklerimizle de tanışıyor gibiyiz  çoğu kez. 
      Şimdi galiba biraz da bunun durgunluğunu yaşıyorum. Duruyorum ve izliyorum. Bebeğimi, kendimi ve eşimi... Öncesinde nasıldık, anne baba olunca nasılız, peki ben kendim olarak ne hissediyorum ve ne bekliyorum yaşantımdan? Kendime daha başka katmak istediğim zenginlikler neler? Ya da eksikliğini hissettiğim bir beceri varsa o ne? Fazla yaptığımda beni yorduğunu gördüğüm davranışım neydi tam olarak? Senin anlayacağın, bu su hiç durmuyor. 



        

     

13 Ekim 2023 Cuma

Belirsizlikle Flört Hallerim

       

                       

   

           Düşünüyorum da biz böyle yaşarken; çok heyecanlıyken, mutluyken ya da dibine kadar depresif hissederken.... Bazen ne hissettiğimizi dahi bilmeden öylesine durup dalmışken...Sonbahara teslim olmuş doğanın aynı kabullenişle yapraklarını döküşünü izlerken mesela duruma uygun bir müzik çalsaydı fonda. Ne hoş olurdu değil mi? 

       Geçtiğimiz yıl hayatımın en koşturmacalı, en yorucu evrelerinden bir tanesiydi. Hani böyle bilgisayar oyunlarında kahraman atlar, zıplar, envai çeşit  silahlarla kendisini koruması ve ilerlemesi gerekir. Her level'ın sonunda tam rahatlayacak gibi olursun, sonra diğer level başlar ve daha da zordur artık kahramanın devam etmesi... Geçen sene bir nevi öyleydim. Doğumdan sonra işe başlama sürecim, bakıcıyla sağlıklı iletişim kuramayışımız ve bakıcının tavırlarının insanlara olan güvenimi dahi sorgulatması sorunlarından sonra onunla yollarımızı ayırışımız, sonra kızkardeşimin gelmesi ve desteği ile iş hayatıma devam etmiş olmam; ama iş hayatımda çok zorlu iş ilişkileri ve vakalarla çalışmam, bütün bu değişkenlerin özel hayatıma olan yansıması....derken ne kadar yorulduğumu hiç fark etmedim. Genelde öyle olmaz mı zaten? Şöyle bir dursan, durabilsen, soruların içinde gizlidir cevaplar bazen. Yüzleşme fırsatın olur kendinle. Ama durmadan yol aldığında sadece önüne bakman gerekir. Nitekim geçtiğimiz yıl benim de durmadan, önüme bakmam gereken bir süreçti. 

       Yaz tatilinde vücudum sinyaller vermeye başladı. Yorgunluğumu göz ardı edemedim. Durdum ve cevabı gördüm; dinlenmem gerekiyordu. Çocuğuma ben bakmak istiyordum bir süre daha. Ücretsiz izin alıp onunla vakit geçirmek bana çok iyi gelecekti. Eşim de her kararımda olduğu gibi bu kararımda da beni destekledi ve bu şekilde bir karar aldık.

      Sonra ağustos ayında bir mail geldi. Evden iş yapabileceğim, kitapları pedagojik olarak inceleyebileceğim bir proje için başvuru duyurusuydu. Evet çalışma saatleri esnekti, bazen ekiple gece 22.00'de toplantıda oluyordun. İyi tarafı ise en az bir iki sene sürecek bir proje olduğundan kızımı rahatlıkla büyütürüz dedim. Başvurdum. Ağustos ayının başında başvurdum. Sözde en geç eylül ayında sonuçlanacak proje daha dün sonuçlandı: Eski ekiple yola devam etme kararı almışlar :)) Hayır, o zaman neden başvuru aldınız demedim, çünkü neyimiz doğru ki gerçekten ? :) 

     Ağustos'tan bugüne kadar olan süreçte belirsizlik yaşattı bu durum bana. Sonuçta bu işe başvurum onaylansaydı ücretsiz izne başvurmam saçma olacaktı. O arada ben rapor aldım, yalandan da rapor almam gerekmedi cidden hasta oldum. Dışarıda hazırda bekleyen bütün virüs ve enfeksiyonlar insanın böyle stresli zamanlarında sızıveriyorlar sistemine. Miray'ın da nazlı bir evresine denk gelince, e madem ben de kendi anneme nazlanayım dedim :) Annemi çağırdım. Yaşasın analar :) Annem gelince çok daha iyi oldu. O torunuyla hasret giderirken ben işe gidip biraz işleri toparladım. Bir kez daha ne kadar doğru bir karar verdiğimi teyit ettim :) Bi de belirsizlik sürecinde bir işle meşgul olmak çok iyi geliyor insana. Öyle zamanlarda kesinlikle insan kendisine bir meşgale bulmalı. İşteyken çok daha hızlı geçti günler ve evet proje ekibinde yoktum. 

        Geldiğimiz noktada "Ohh" diyorum. Nihayet artık belli oldu ne yapacağım. Bu sene kızımla birlikte bir sene ev deneyimi yaşayacağım bakalım :) Bu seneki hedefim: durmak. Bolca durmak, okumak, yazmak, arada sizin kapınızı tıklatmak, kağıttan yaptığım uçaklarla yazılarınıza küçük yorumlar bırakmak :)) 

         Şimdi mesela arkada bir fon müziği çalsaydı ne çalmasını istediğimi biliyorum. Yönetmenime yardımcı olayım değil mi ama :) Şuraya da iliştiriyorum: 

Bitter Sweet Symphony


            

27 Eylül 2023 Çarşamba

Eylül Notları

    Ben gerçekten bir eylül insanı olduğuma karar verdim. Nitekim bu eylül benim açımdan belirsizliğin yoğun olduğu, şansımı fazlaca zorladığım, hastalıklarla haşır neşir olduğum bir ay oldu. Ama yine de eylül ayına karşı duyduğum sevgiyi yok edemedi. 

     Yaz ayının tüm o canlılığı, serkeşliği ve de zeytinyağlılarını ayrı severim o ayrı. Ama böyle eylül ayı gelince doğaya da ruhuma da bir durulma, dinginlik ve huzur hali tesir ediyor. Yine aydınlık günlere uyanıp güneşi bolca tadıyoruz, balkonda kahvaltı keyifleri tam gaz devam ediyor ve fakat güzel bir serinlik de geliyor. Hava bile bir "ohh bee" diyor sanki. "Ne iyi oldu da yolladık Afrika'dan Arabistan'dan gelen çöl sıcaklarını. Gidin ve en az bir sene daha gelmeyin anam. " 

     Bu eylül ayında da yürüyüşlerime özel bir zaman ayırdım. ( Meali: Kızımı babasına bırakıp hoplaya zıplaya kendimi dışarı attım:)) Yürürken podcast dinlemeyi çok severim ve "Anlatamadım" Podcast yayını bebişim oldu adeta. Ayşe Balıbey'i nasıl daha evvel keşfetmemişim dedim. Cidden kadındaki enerji dalga dalga yayılıp beni de pozitif anlamda etkiledi. Hemen takibe aldım kendisini ve Youtube'da Kaan Sekban'la yaptığı "Gömercin Kuşları"  yayınını da yemek yaparken  çok keyifle dinliyorum. Sizlere de öneririm. 

      Gömercin Kuşları demişken... Eskiden sinir olduğum, hoşuma gitmeyen şeyleri ve de insanları ne güzel gömerdim yaa.. Şimdi biraz düşününce herkese ve her şeye hak verebiliyorum. Bu kadar düşünmek de iyi değil mi acaba? Bazen insan sadece hoşuna gitmeyen durum veya kişi hakkında saydırıp "Oh ne güzel konuştum. " rahatlamasına ermek istiyor yani. Bunun da bir dengesi olmalı dostlar.

      Belirsiz bir süreçten geçiyorum ve böyle zamanlarda Miray'la eşimi parka yollayıp rahat rahat yemek yapmak bende inanılmaz bir rahatlama sağlıyor. Soğanları doğramak, sebzeleri doğramak, doğramak...:))

      Benim yemeklerim  beğenilir ama ben genelde bir eksik bulurum. Ama bugünki yaptığım biber dolmasına kaşık atasım geldi bak. Hemen gittim defterime tarifi not ettim. Muhtemelen defterime not ettiğimi dahi unutacağım ama olsun. Tarih attım ki unutulmasın, kocam bir gün unutacak olsa bile tarih hep hatırlatsın :)) Kocam da hep güzel şeyler söyler yemeklerime ama durduk yere atar yapasım mı geldi nedir? :) 

        He bugün biraz da sinirliyim. Hem kendime hem de tanımadığım bir adama. Kocama değil yani :) Miray'la yolda yürürken, ki Miray 2 yaşında bireyselliğini ilan etme çabasında olduğundan benden iki adım geriden geliyordu, bir adamla kadın yanımdan geçti. Adam bana bi değişik baktı sonra eğildi kızımı öptü iki yanağından. Tabi Miray şaşırdı durdu, ben de şaşkınlıktan donakaldım. Çünkü daha önce başıma hiç gelmedi, üstünde dahi düşünmediğim bi konuydu, ama adamın bu kadar rahatça bunu yapabilmiş olmasını anlamadım gerçekten. Ben böyle donakalınca geçip gittiler zaten. Kendi kendime sabahtır kızıp duruyorum. " Beyefendi keşke öncesinde bir sorsaydınız, izin isteseydiniz. " Gibi nezaket cümlesinden daha kaba ifadelere kadar saydırıyorum içimde adama, çünkü adamın bakışı, tavrı o kadar irrite etti ki beni anlatamam. Eylül ayı güzelliğinden konu nerelere geldi diyeceksiniz, haklısınız. Yine de bu eylül kendimi bu tarz insanlara karşı donakalmadan tepki verebilme konusunda eğitmem gerektiğini de öğrendiğim bir ay oldu diyeyim. 

     Belirsizlik bulutlarının açılıp güneşin kendisini gösterdiği, rüzgarının kasvetli duygularınızı sizden alıp uzaklara götürdüğü, güzel lezzetler deneyimlediğiniz, tanımadığı insanların kişisel alanına küstahça giren  insanlarla yolunuzun kesişmediği günleriniz, Eylül'leriniz olsun dostlar :) 
      
       
       

8 Eylül 2023 Cuma

Başımıza Gelenler

        Eskiden Türk filmlerinde sıkça duyduğumuz bir teyze repliğidir bu: "Ayy aklıma gelen başıma geldi, görüyor musun!? " Der canım teyzem filmde. Benim de öyle oldu dostlar. 
       Şöyle ki benim  kızım, kendisi 23 aylık, tam bir kedi aşığı. Köpekleri de seviyor esasen ama Golden türü tatlış bir köpek yüzünü hiç beklemediği bir anda yalayınca onlarla mesafeli bir ilişki kurmaya başladı. Ama kediler öyle mii... ?? Ahh nerede bi kedi görsek peşinden koşturuyoruz. Bi de yakınına gelip cilve yapıyor kedilere, bi gülüyor bay bay yapıyor elleriyle öpücük gönderiyor filan. 
       He beni sorarsan ben de hayvanları çok seviyorum, ama uzaktan. Dokunmaya korkarım, birden üstüme atlayacak olsalar avazım çıktığı kadar istemsiz bağırır ve kaçarım filan. Elimde değil. Fobik bir durum. 
       Kızım babasından aldığı cesaretle seviyor, dokunuyor da. Bir hafta önce aklıma geldi : " Bak kızım dokunuyorsun ama korkup seni ısırırsa aşı olmak zorunda kalırsın ona göre hee" Dedim. Tabi ben yine kendi kendime söyledim, hanımefendi anlamazlıktan geldi. 
       Bunu demenin üzerinden iki üç gün geçmedi ki ( böyle de ileri görüşlülük benimkisi işte) Miray bir kediye mesafeli bir şekilde bay bay yapacakken kedi birden tırmaladı. O kadar anlıktı ki, çeksem de bebişimin bileğinde kırmızı bir çizgi belirdi. Tabi sitemizin çok bilen annelerinden bir tanesi olay mahalline giriş yapıp hemen tecrübesini konuşturdu: " Ayy benim kızımı sürekli tırmalıyorlar bir şey olmaz. Sakın ha kuduz aşısı vurdurayım filan diyip, çocuğu yorma. Bir tane de değil en az üç tane aşı yapıyorlar. Ne gerek var, Türkiye'de kuduz vakası mı var sanki? " Dedi ağzını yaya yaya. 
      O bunları derken ben çoktan eşime akşam hastaneye gideceğimizi ve doktora göstermemiz gerektiği mesajını atmıştım tabi :)) Yine de aşı denince insan üzülüyor, umuyor ki doktor kedinin tırmaladığı yere  baksın "Gerek yok bu sorun oluşturmaz. " Filan desin. Hem ben tırmalamanın akabinde hemen bol su ve sabunla da yıkadım. Bunu yeterli bulsun diye dua ede ede hastanenin yolunu tuttuk. Tabiiki doktor umduklarımın dışında bir planlama yaptı. Baktı çiziğe, hikayeyi dinledi ve iki hafta içerisinde dört tane aşı vurulacak dedi. İlkini o geceye verdi. 
      Aşı sonrası birtakım ağlamalar, krizler yaşadık tabi. Ateşi de olmadı gece, rahatladım. "Ohh böyle geçip gidecek herhalde. " Dedim. Sabah parka gidip geldik. Bi bakayım ateşine dedim, "38.1" Amanın hemen bir duşa sokayım dedim, zor bela ikna etmeye çalışırken bi daha baktım 39! O korkuyla birden duşa soktum tabi. Tam çıktık, ateş düşürücü şurup vermeye çalışıyorum, bi baktım balkondan dumanlar çıkıyor. "Aman allahım yoksa evim mi yanıyor!!! " Diye bir telaş balkona çıktım. Balkonum değil ama karşı bloktan çıkan dumanlar siteyi sarmış resmen. Üç tane itfaiye aracı gelmiş aşağıya. Bir telaş var. Tabi hemen eşimi arayıp telefonda carladım adama "Hemen gel! " Diye. Bir yandan "Kimseye bir şey olmasa bari. " diye dua ediyorum bi yandan "Bizi de tahliye etmeleri gerekir mi acaba?" diye düşünüyorum. O sırada bebeğin ateşini ölçüyorum. Öyle karmaşık bir durum. 
        Eşim geldi sonra, gelirken araba motor arızası vermiş ki, böyle bir güne bu yakışırdı zaten. Senin anlayacağın bazen geldi mi her şey üst üste geliyor. Şükür geldikleri gibi de gittiler art arda. Önce ateş düştü, sonra sitenin içindeki yangını söndürdüler, motor arızası halen devam ediyor ama olsun.  Kuduz aşısının da 3. Dozu bugün bitti şükür. Kaldı geriye son aşı, o da artık haftaya😅 
          İyi haber, bu aşının en az 5 yıl koruyuculuğu varmış ve halen kedileri kovalayan kızım için en azından içim bir süreliğine de olsa rahat edecek. Aa yangında eşyalar dışında kimse zarar görmedi şükür, onu da ekleyeyim. Bir de işimle alakalı beklediğim bir haber var, inşallah o da gönlümce olsun. Valla olursa süper olacak. Bende haberler böyle dostlar... Eskiden msn vardı ve orada durum paylaşırdık. Gece gece aklıma o geldi, benim durumumda hep şu yazardı: "Hayat zor ama ben de kolay biri sayılmam" :)))) 

23 Ağustos 2023 Çarşamba

Yeni Rollerin Getirdiği Bazı Güzellikler

     Evlilik çok farklı bir olay değil mi yaa? Düşünsene, ömrünün belli bir zamanına dek tanımadığın, varlığından habersiz yaşadığın birisiyle karşılaşıyorsun. Böyle içindeki tüm güzel duyguların ona doğru aktığı bir süreç yaşıyorsun, iyi biriyse ve şanslıysan onun duyguları da senin duygularınla bir ahenk yaratıyor ve bingo! Evleniyorsun. Sonra ömrünün o vaktine dek tanımadığın insanlarla akraba oluyorsun, daha önce hiç görmediğin yer ikinci memleketten sayılıyor, hatta kadınsan kütüğün bile bir anda oraya kaydoluyor filan( Bu durumu anlamakta halen zorlanıyorum ve aşamıyorum dostlar, kütüğüm eşimin bile hatırlamadığı bir yere kaydoldu, sebebi neydi ki?) 

      Efendim tatilden dönüşte iyileşince memleket turuna çıkalım dedik. Eşimin memleketi Erzurum'a gidecek oradan da benim memlekete geçecektik. Benim memleketin . eskiden Adana'ya bağlı bir ilçe olduğu düşünülecek olursa sıcaklardan dolayı elbette benim memlekete geçme düşüncesini rafa kaldırdık, iki hafta Erzurum'da kaldık. Çünkü serindi. Çünkü geçtiğimiz hafta ülkece yaşadığımız sıcaklar resmen cehennemin fragmanı gibiydi. Neyse bu sıcaklık mevzusundan çıkayım, Erzurum'a döneyim. 

      Bi kere bu kadim şehirde yeni gelin olayı önemli bir hadiseymiş dostlar. "Ben dört senedir evliyim ama, yeni gelinliğim mi kaldı Allasen :))) " Yeni gelin olmaktan tahminen ne zamana mezun olurum? " "Usta gelin sertifikası veriliyor mu burada:))? "esprilerim eşliğinde akraba davetlerine katıldık. Kayınvalidemle botoks yaptıran, dudağına dolgu yaptıran akrabaları gözden kaçırmadığımız gibi yakışmış mı yakışmamış mı değerlendirmelerimizi pas geçmedik. Elbette benim bu insanların çoğunu daha önce hiç görmediğim gerçeğini eledik. Kayınvalidem beni doğal güzel ilan etti, kalbimi bir kez daha fethetti. Mantı ve su böreği dahi yaptı bana. Ben de yeni gelini en iyi ağırlama ödülünü ona verdim tabi :) Bak dalgasını filan geçtim ama sevdim de ben bu yeni gelin işini he :)

      Sabahtan akşama kadar çay demleniyor bi de bu şehirde, ama çay bizim buraların çayı gibi değil. Gördüğüm kadarıyla insanlar çay damlatılmış sıcak su içiyor ve içine limon dilimi koymayı da ihmal etmiyor. Erzurum'un en sıcak günlerini yaşadıklarını söylerken ( 31 derece civarı) çaylarını yudumluyorlar. Ben de eşlik ediyorum onlara tabi, yeni gelin olmak uyum sağlamayı bilmeyi gerektirir çünkü. 

       Eşime dışarıdan bakma olayı da çok güzel oluyor bu ziyaretlerde. Bir anne babanın evladı, bir amca ve bir kardeş olarak eşimin farklı yönlerini keşfediyorum ya da birlikteyken anlam veremediğim bir davranışı konusunda aydınlanma yaşadığım anlar oluyor. Eşimi olduğu gibi kabul etme noktasında aşama kaydediyorum adeta. Onu bir insan olarak, bir bütün olarak ele alıp kabullenmek sevgimi de arttırıyor. ( Sonrasında eşime espri yapmak istediğimde de bolca malzemem oluyor :)) 

       Kalabalık, sevgi dolu aileleri hep sevmişimdir, nitekim kızım da çok sevdi. Herkesin onu sevip ilgilenmesine bayıldı. Dili çözüldü çocuğumun iki haftada, ilk net "Anne"sini topluca duyduk ve o kadar müthiş bir histi ki anlatamam 🤗🥺 
 
       Dönüşte Kırıkkale'de bir gece kalıp öyle Bursa'ya geçelim dedik. Kırıkkale'yi ilk kez görmüş oldum böylece ve cidden sevdim. İnsanları çok yardımseverdi, İç Anadolu şehrine göre yeşillikli yerleri hiç de az değildi. " Belediyesi güzel çalışıyor olmalı. "diye düşündüm çoğu kez. Öncesinde önyargımın olduğunu dahi fark ettim ve kendime önyargılı olmamam, daha esnek bakabilmem konusunda bir konuşma yaptım. 

      Bol gezmeli, çay içmeli, serinliğinde uyumalı memleket gezisi oldu senin anlayacağın. Arabayla yolculuk zordu, yol uzadıkça uzadı adeta. Ama  bir başka ailenin parçası olmak, onlar tarafından sevildiğini ve önemli olduğunu hissetmek çok güzel duygulardı. Dahası bu güzel duyguların daha çoğunun kızıma gösterilmiş olması, kızımın sevgi dolu ortamlarda bulunduğuna şahitlik etmek ne hoştu! :) 
     
       Bu tatilde 30 yaşıma da girdim çok şükür. Çok şükür diyorum, çünkü ben kendimi bir senedir 30'a girmiş gibi hissediyorum. Ve 30'lu yaşların kadınlar için daha anlamlı ve güzel yaşlar olduğunu söylüyorlar. Beklentimiz yüksek :)) Bu yaşımda önyargılarımı  fark edip daha esnek olabildiğim versiyonuma erişmek istiyorum. Booolca sevgi diliyorum. Kendime, aileme ve de herkese. Ve hatta dünyaya. Sevgi dolu ortamlar öyle iyileştirici ki, herkes kendi payını ihtiyaç duyduğu kadarıyla alabilsin istiyorum. Bir de yeni gelin olarak kalmak istiyorum :))) 
      
     

27 Temmuz 2023 Perşembe

Tatil Maceramız

 

   Geçtiğimiz hafta tatile gittik Kuşadası'na. Normalde Fethiye'ye gitmeyi planlarken havaların sıcak olacağını düşünerek rotamızı bu şekilde değiştirmeyi uygun gördük. 

      Bebeğimizle ilk tatilimiz olacağı için de hem heyecanlı hem meraklı bir parça da kaygılıydım. Ana olunca kaygı da hep ikincil duygun oluyor.  Hatta bazen tüm duyguları alt ediyor bu duygu. Neyse ki kaygıyla bir problemim yok. 30 senedir kaygılı bir insanım zaten :)) Alışığız birbirimize. Demem o ki, bebekle tatile çıkmadan evvel tabiki öncesinden araştırma yaptım. Güneş kremi ( elbette temiz içerikli olanından :) , mayosu, deniz ayakkabısı, ateş ölçeri, Calpol'ü, aman sıkılmasın sonra diye oyuncağı, gece uyuturken yardımcı olsun diye kitabı... Derken hanımefendinin eşyaları neredeyse bir bavul etti zaten. Ki kıyafetleri küçük oluyor bu bebelerin, kıyafetlerin fazla yer kaplamadığını da düşünürsek baya baya eşyası varmış yavrumun. 

      Bu arada siz bu hazırlanma konusunda nasılsınız bilmem, ama ben galiba son dakika insanıyım biraz. Yani genel olarak kafamdaki şeyleri alırım, ütüler, hazırda tutarım. Son gün valize eklerim, unuttuğum bir şey var mı diye de son gün bakmış olurum. Ki genelde unuttuğum bir şey çıkar ve "Hadi dışarı çıkıp şunu alalım !!! " Diye eşimi darlamış olurum. Ki eşim benim tam zıttımdır. O öncesinden her şeyi hazır eder, lüzumlu bulduğu şeylerden iki tane koyar. Son gün sadece dinlenmek ister. Benimleyken bu mümkün olamadığından içten içe bana söylendiğini bilirim. Sonraki günler sesli de dile getirir. Ben de ona hak veririm tabiki yine de " Ama sen genel şeyleri düşünürken ben bir dolu detay düşünüyorum hayatım, biraz da ondan oluyor bunlar. " Diye kendimi savunmaktan da geri durmam, duramam. 

      Ha ne diyordum? Efendim zor da olsa yola çıkmayı başardık çok şükür. Her şey dahil otel tercih ettik, bebek bakımı devam ettiği müddetçe başka seçenekleri denemeyelim, dinlenelim istedik. İyi de oldu. 

      Otel güzeldi, Antalya'daki oteller gibi donanımlı değildi ama samimiydi. Çalışanları çok ilgiliydi. Kızım kendiyle aynı yaşta İngiliz bir kız arkadaş edindi. Onlar sayesinde biz de ebeveynler olarak tanışma, çat pat ingilizcemizle konuşma imkanı bulduk. Bu arada bence çocuk gerçekten de sosyalleşme açısından bir fark yaratıyor. ( Sigara içmenin de sosyalleşme aracı olduğunu düşünürüm bu arada, ki ben bu yolu tercih etmiyorum) Onların bu arkadaşlığı otel çalışanlarının da sempatisini kazandı. Onlar da bazı oyunlara dahil oldular , ki Miray bayıldı bu duruma. Tatile gitmeden önce sosyal açıdan çekingen olan evladım, şimdi yolda hoşuna giden herkese öpücük atıyor, göz kırpıyor, el sallıyor filan. Vallahi şaşkınım dostlar. 

       Ben genelde havuz olayına karşıyımdır, tercih etmem. "Gitmişken denize gireyim, güneşleneyim; havuz her yerde var. " Diyen biriyim. Ancak otelin bulunduğu bölgede deniz pek bir dalgalıydı. Miray korkunca ve bize sıkıca sarılıp asla kucağımızdan inmeyince; mecburen otelin Aquapark bölümündeki bebek havuzu kısmına girdik. Her gün denizi denedik ama her gün hüsranla bebek havuzuna girdik :)) Arada eşimle yer değiştirerek yetişkin havuzuna geçiş yapabildik çok şükür. Hatta yetişkin havuzunda müzikli sporlu bi aktivite yapılıyordu. " Aman elime mi yapışacak ben de az spor yapayım. " Dedim. Aman allahım, ne zor şeymiş meğerse. Sporu filan değil, o deniz makarnasına düğüm atarak yapılan bi kısım vardı. Benim düğümüm her defasında açıldı. Ben bıraktım artık müziğini, hareketleri takip etmeyi filan düğüm atmaya çalıştım. İşte ben orada elendim arkadaşlar, benim makarnam öyle bir şekli reddetti. Ben de havuzda sporu reddetmiş oldum böylece. Zaten sonra Miray beni istedi. Kocam mutlu ayrıldı gruptan :)) 

       Tatilin üçüncü günü kızımın ateşi çıktı. Eşimle nöbetleşe bakarak bir gün içerisinde ateş konusunu çözdüğümüzü düşündük. Normal tatilimize devam ediyoruz tabiki bir yandan. Ateş yüksek olmayıp çocuğun genel hali de iyi olunca bir rahatlık oluyor insanda. Ama gör, ben kendi içimde nasıl triplerdeyim. "Bebeğimin ilk ateşi çıktığında nasıl panik olmuştum, şimdi nasıl sakin bir şekilde yaklaşabiliyorum olaylara. " Filan diyorum, aynada panik olan yanıma göz kırpıyorum. " Gör bak nasıl ana olunuyormuş" Diyorum. Eşimle de farkındalığımı paylaşıyorum ki o da ebeveynlik konusunda kendisine point versin. Böyle de empatik bir eşim çünkü. Bu şekil güzelce, başka sorun olmadan tatili bitirdik. Döneceğimiz gün bende bir boğaz ağrısı başladı."  Klimadandır, geçer nasılsa. " Dedim. Eve geldik, bildiğin dünyayı flu görüyorum. Böyle otomatik pilotta iş yapıyorum ama kafamda her şey bulanık. "Yolculuk yordu, sabaha düzelir. " Dedim. Düzelmedi arkadaşlar. Daha da kötü oldum. Dahası Miray da benim gibi hasta. Öksürük, boğaz ağrısı, baş ağrısı filan derken baya zorlu günler geçiriyorum. 

      Bu şekil dolaşıyorum etrafta bak. Akşam ben öksürüyorum, Miray burnunu çekiyor. Eşim de gülmek istiyor ama kendisini zor tutuyormuş gibi telefonuna bakıyor. "Söyle söyle, neye gülüyorsun içten içe? " Dedim. " Tatildeyken hastalık işini hallettik diye nasıl havalara girmiştik, şu hale bak. Ona gülüyorum. " Dedi. Ben de onunla birlikte gülmeye çalıştım tabi. Sonra gülemedim, öksürük krizine girdim çünkü. Şimdi de aynı sebepten uyuyamıyorum. O sebeple kendinize iyi bakın, klimaya da salgına da dikkat edin arkadaşlar. 

Mirkelam- Asuman Pansuman