8 Ocak 2015 Perşembe






Bugünlerde yatağımdan çıkmak istemiyorum. Dışarısı o kadar soğuk ki, yatağım anne kucağı gibi geliyor. Uyandığımda, perdeyi aralıyorum hemen yatağımdan. Uyanır uyanmaz karın yağışını izlemek öyle güzel ki. İşte diyorum, bu 'an' dursun şurda . Belleğimin mutlu olduğum anlarına bir fotoğraf daha gönderiyorum. :)

Tabii, zihnimin gerisinde yapmam gereken işler de sıralanıyor. Öyle ya, bu hafta final haftam. O bitince de Kpss hazırlığı var. Sonra aramam gereken insanlar, daha bambaşka sorumluluklarım var. Onlar da dursunlar şurda. Mutlu bir fotoğraf karesi olmasalar da onları da seviyorum galiba. Bi gün artık hepsi anı olduğunda hepsini özleyeceğimi bilmenin verdiği bir seviş belki bu. Öyle ya benim sevişlerimin bir kısmı da böyle. Bazı anlar bir 'anı' olduğunda daha güzel sanki.

Anılar... Bazen eski bi ruha sahipmişim gibi hissediyorum. Ruhum doğduğum andan da geride başka bir zamana ait gibi.
Eski(meyen) şarkılar, filmler, hatta giysiler, arabalar, şehirler, aşklar.... Sanki hepsini yaşamış ve  şimdi o anlara özlemle bakan yaşlı bir kadınım ben. 

Şu yaşadığım şehri sevmemin de nedeni bu değil mi zaten? Bursa'nın  sokaklarında gezerken, o eski Osmanlı evlerinin penceresinden bakan beni bulacakmışım, bana el sallayacakmış hissiyle bakınıp duruyorum. Belki beni görünce, gramofonuna güzel bir plak koyar o kız. Neşeli ezgiler doldurur sokağı...

Bazen de başkalarının anılarını topluyorum. Eski ve tozlu sarı sayfaları arasında bir kitabın, başkalarının neşesini gözyaşlarını derliyorum... Kokluyorum onu, sarılıyorum ona. 

Böyle garip bir 'yarım olma' hissi. Ruhumun diğer yarısı bambaşka zamanlara parçalar halinde dağılmış gibi. Onları  buldukça daha bir 'ben' oluyorum sanki.