31 Ekim 2014 Cuma

Günlerden cuma... Yine kapandım odama, aldım bana gerekli olan her şeyi. Bir süre buradan çıkmaya hiç niyetim yok. Hem çıkıp da napıcam? Bazen her şeyden uzaklaşmak güzel oluyor, hem de pek iyi oluyor. Çünkü dört duvar arasında, kendisiyle kalınca insan, tüm çıplaklığıyla ruhundan bir şeyler süzülebiliyor. Ruhumu dinlemeye geldim anlayacağın.

Önceleri de pek severdim odama kapanmayı. Tabi o zamanlar başa vuran ergen asiliği miydi onu da bilmem :) Sonraları pek sever oldum. Aile dizilerimiz vardı o zamanlar. O akşamlarda yemek saatleri de dizi saatine göre ayarlanırdı. Dizi saatine çay hazır olmalıydı, yanına da çeşitli kuru yemişler. Ben severdim o ortamı. Dizilerden çok babamın, annemin tepkisini seyretmek hoşuma giderdi. Dizide bir şeyler kötü gitmeye başladı mı, "Annenizin seçtiği dizi böyle üzüyor işte çocuklar." derdi babam. Annem de söylenirdi. Öylece oturup onların atışmasını izlemeye bayılırdım. Bir süre sonra dayanamaz, yine odama çekilirdim. Yatağım pencere önü, gökyüzü manzaralıydı. Akşama doğru, bulutlar yanardı bazı günler. Kuşlar geçerdi kafileler halinde. Özenirdim. O vakitlerde, hafiften de eserdi rüzgar. Gözlerimi kapatırdım ve kulağımda çalan ezgiyle birlikte uçardım adeta. Kalbim gerçekten de uçtuğunu sandığından olucak, deli gibi çarpardı.

Annemle babamın benim çoktan uyuduğumu düşündüğü gecelerde, kitap okurdum. Onlar uyuyana dek yorgan altında okurdum, ses soluk kesilince de ışığı açardım büyük bir mutlulukla. Sayfalar arasında kâh gülüp kâh ağlarken saatlerin akıp geçtiğinin farkında dahi olmazdım. Evet, ben en çok kitap okurken ya da film izlerken ağlarım. Normal hayatta ağlarken göremezdiniz beni. Ama kitaptaki ya da filmlerdeki kahramanlarla nasıl bir duygusal bağ kurmuşsam artık, ağlardım  çok. Kitapları su gibi içercesine okurken, sonlara doğru bir hüzün sarardı. Her kitap bitiminde veda anı yaşardım sanki. Komik gelecek belki ama, vedaları da kitaplardan öğrendim ben.

Bazen de öğrendiğimi sandığım şeyleri aslında hiç bilmediğimi fark ettim. Aşık olduğumda...Kitaplarda benzer cümlelere rastladımsa da hissederken aptal olmayı da öğrendim. Aptal olmayı da severmiş insan. Aptallığımı da sevdim :) Şapşik şapşik ama kalbim uçarcasına sevdim. Acı çekmedim diyemem. Ama acıların sevilebileceğini de görmüş oldum. Ezberim bozulmuştu anlayacağın. Çok aşk kitabı okumuştum ama insan yaşayınca öğreniyormuş bişileri.

Şu an bambaşka bir şehirde, çocukluğumun yıllar sonrasında ve evimin bitmek bilmeyen yollar uzağında bir başka evde, yine benim evimde, yatağımda,- evet yine gökyüzü manzaralı yatağımda bunları yazıyorum. Seneler diyorum, evet seneler hızla geçiyor. Şairin de dediği gibi,
"Hayat kısa, kuşlar uçuyor..."







30 Ekim 2014 Perşembe

Tam da yorgunluktan bitap düşmüşken ve artık uyumam gerekirken yine geceye olan sevdam durdurdu beni... Ne zamandır buralara gelemediğim geldi aklıma ve hazır ayaktayken 'fırsat bu fırsattır' dedim  kendime. Sonrasında da soluğu hemen burada aldım. Mutluyum. :)

Böyle içimden çok da bir şey söylemek gelmiyor. Geceleri konuşmaktan çok dinlemeyi seviyorum galiba ben. Herkes uyumuşken, sokaklar bomboşken... Usta şairin de dediği gibi...: 



"Falanca durağa şimdi geliriz göğe bakalım
İnecek var deriz otobüs durur ineriz
Bu karanlık böyle iyi afferin Tanrıya
Herkes uyusun iyi oluyor hoşlanıyorum
Hırsızlar polisler açlar toklar uyusun
Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam
Herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım
Nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda
Beni bırak göğe bakalım

Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor..."


Ahh ne güzel! Geceye dair ne söylesem, şu dizelerin yanında bir hiç olurdu, eminim. O nedenle, geceye en çok yakışan şeyleri paylaşayım bence ben.