30 Aralık 2022 Cuma

İç Dökme Seansı: Ayakta Kalma Rehberim

        Son zamanlarda nasıl yorgunum nasıl, anlatamam. Sabahın kör saatinde (Evet bu saat düzenlemesi yapmayanları anlayamıyorum, anlamak da istemiyorum!) kendimi yataktan kazıyarak kalkıyorum. Burhan Altıntop'un bir repliği vardı: " Kendimi iyi hissetmiyorum. Kendime gelemiyorum. İşe gitmek istemiyorum. Sorumluluk almak istemiyorum. Soğuk soğuk terliyorum... " diyordu. Heh, tam olarak o kıvamdayım. İşimi sevmekle birlikte, son zamanlarda zorlu olaylar üzerinde ve zor insanlarla çalışıyorum.  Adliyelik durumlar dinliyorum ve bir insanın bir başka insana verdiği derin hasarlara bazen ve halen inanamıyorum. Her işin bir zor tarafı var işte ve bu süreçte kendime bakım becerilerini devreye sokmam gerekiyor, farkındayım. 
      Zorlu olaylara şahitlik eder ve rehberlik ederken kendine yardım becerileri dediğimiz, bizi iyi hissettiren şeyler çok kıymetli oluyor. Peki ben ne yapıyorum? Bebişime sarılıyorum öncelikle. Cidden benim zorlu süreçlerimi anlıyor gibi, kızım şu sıra çok tatlı davranıyor bana. "15 aylık bebeksin sen, bu kadar güzel sarılmayı nasıl beceriyorsun be gün ışığım, insan tanem? " diyorum içten içe. (Baktım ki arada kriz yaşıyoruz, babaya veriyorum tabi şu sıra:) Hepimize iyi geliyor, ohh :) 

          Uzun zaman sonra ilk kez arkadaşlarımla akşam için plan yaptık ve gerçekleştirebildik. (Oleeeeyyy!!) Yani bebekten sonra, arkadaş buluşmalarının ne büyük bir nimet olduğunu çok daha iyi anladım. Hoş bir müzik eşliğinde güle konuşa yavaşça yenebilen uzun bir yemek... Dedikodu etmek (Pardon, 'sosyal tespit ' demek istedim), bizi sıkan konularda komik noktalar bulup mizahla bu konuların canına okumak, Türk kahvesi içmek, günaha girip tatlı bile yemek.... Bak anlatırken bile yüzüme bir tebessüm yerleşiverdi.  Yaşasın sosyal destek sistemi! :)) 

           Beni yormayan kitaplar okuyor, fırsat buldukça da dizi izlemeye çalışıyorum. 

       Umut Sarıkaya'nın yazılarının derlemesi niteliğinde olan bu kitaba ben çok güldüm. Okurken ciddi anlamda eğlendim, eşime de bazı kısımları okudum ve birlikte güldük.  Umut Sarıkaya'yı ilk defa okudum ve çok sevdim kalemini. Bana çok iyi geldi en azından. 

      Netflix yapımı iki dizi izliyorum şu sıra: 
        
      İç sıkıntıma, depresif havama Paris'ten ılık ılık iç serinleten ama üşütmeyen bir hava esintisi yarattı bu dizi bende. Hani hep aydınlık çekimleri olan, pürüzler olsa bile bir şekilde çözünen, eğlenceli, karakterleri sıcak yapımlar vardır, izlerken insanı yormaz. Kafasını dağıtır. Heh, bu dizi öyle bi dizi. Lily Collins'e karşı öncesinde  nötr duygular içerisindeydim, ama bu diziyle birlikte kendisini oldukça sempatik buldum. Ve dizideki her bir karakterin kıyafet seçimini çok beğendim. 
Ahh keşke bizi de işimiz gereği Paris'e gönderseler!... :)) 

Eveet diğer izlediğim dizi de benim en sevdiğim yönetmenlerden bir tanesinin dizisi:
    Tim Burton hayranlığım malum. Onun kurduğu fantastik evrende kaybolmayı özlemişim azizim. Bu dizi bende biraz Harry Potter izlediğim zamanların hissiyatını uyandırdı. Çok değil azıcık. Burada da kendine has özellikleri ve yetenekleri olan öğrencilerin farklı bi eğitim aldığı okul var. Gerçeklikten uzaklaşmak istediğimde fantastik evrenlere sığınmak bana iyi geliyor. Şimdilik fena gitmiyor. Bakalım ilerleyen bölümlerde neler olacak? 

     Bende haberler böyle. Bir şeyler yapıyorum, deniyorum. Ayakta kalmaya çalışıyorum :) Önceden yeni yıl öncesi herkesin geride bıraktığı yıla ilişkin bir fikri, yeni yıla ilişkin beklentileri olurdu. Bunun üzerinden mizah dönerdi çokça. Şimdi çevremde de kendimde de öyle bir heyecan, beklenti göremiyorum. Neşemizi mi kaybettik, yoksa bizim kontrolümüz dışında gelişen olayların çokluğunda sadece yaşama tutunmaya mı çalışıyoruz bilmiyorum. İnşallah beklemediğimiz anlarda gelen güzel haberlerin bizi mutluluktan havalara uçurması gibi bir yeni yılımız olsun. Gözümüzün feri sönmüşken, yeniden neşe kıvılcımları yanıp dursun orada. Biz bunu hak ediyoruz ya, valla bak! :)) Herkese mutlu yıllar... 





6 yorum:

  1. Çocuktan sonra ne kadar kıymetli olduğunu anladıklarım; sıcak çay, sıcak kahve, sıcak yemek, bu eylemlerin her birini yaparken sadece eyleme odaklanabilme özgürlüğü. :)
    Ve son olarak sanırım sadece yaşama tutunmaya çalışıyoruz. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ay ne güzel özetlediniz! :)) Kesinlikle katılıyorum size. Daha bugün işte, sıcak kahvemle aşk yaşarken gülüyordu arkadaşlarım bana. Ahh canım analar anlıyor beni, çok sevgiler :)) 🤗❤

      Sil
  2. bebekler büyüdüklerinde annelerinin en iyi kahve arkadaşı olurlar.
    sosyal medyada çok konuşulan dizi,film ,kitap konusunda çekimser kalıyorum.lakin yazınızı okuyunca ''wednesday'' dizisine başlamak istedim.mutlu yıllar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah ne güzel söylediniz :) Bir yanım bebeğimin bir an önce büyümesini sabırsızlıkla bekliyor: İlk anne-kız günümüzü, birlikte sinemaya ve tiyatroya gitmeyi, karşılıklı sohbet etmeyi filan. Bir yanım da her geçen gün değiştiğini gördükçe hüzünleniyor bir daha hiç bu yaşlarda olmayacak diye. Deli miyim acaba? :))
      Çok haklısınız, ben de popüler olup çok adı geçen dizi, film ve kitaplara mesafeli oluyorum. Ancak bazen şans vermek de gerekiyor galiba. İnşallah beğenirsiniz "Wednesday" i, çok sevgiler :))

      Sil
  3. Enseyi karartmayalım, kuyruğu dik tutalım. Güzel günler göreceğiz. Hayatta her şey bir süreç. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok haklısınız, üzerinde çalışıyorum :)) Her şey hepimiz için çok güzel olsun inşallah. :)

      Sil