20 Ağustos 2024 Salı

Dipteyim, Sondayım, Depresyondayım


     Bu akşam bu resme bakınca aynada kendime bakıyor gibi hissettim. Halet-i ruhiyemi bir resim anlatıyor olsaydı bundan başkası olamazdı çünkü. Böyle bir giriş yaptım ve bundan sonrası talihsiz serüvenler dizisi tadında olacak. O yüzden kemerlerinizi bağlayın, bu sefer sizi dibe götüreceğim: Olduğum yere. 

    Efendim bildiğiniz üzere bu sene kızıma kendim bakma kararı aldım  ve ücretsiz izne ayrıldım. Ustalıkla da bu işin hakkından gelemedim. 
     
     Ücretsiz izne ayrıldığım zamanların başıydı. Mutfakta kahvaltı hazırlıyordum ve birden o malum sessizliklerden bir tanesinin yaşandığını fark ettim. Hemen salona gittim ve bana gülümseyen kızımın suluğunun baş kısmını dişiyle koparttığını ve bununla da kalmayıp ortalığı suladığını gördüm. "Ayy aman bu suları sileyim. Şimdi kayar düşer" Diye işe girişmişken kızım yere yüz üstü kapaklandı. Meğer arkada bir yere daha su dökmüş ve ben onu görmedim. Ve yere kapaklanınca dudağını kanattı diye düşünerek sarıldım, öptüm. " Özür dilerim oradaki suyu önceden fark edemedim. " Dedim. Sonra kızım bir sakinleşti, oyuncağını gördü ve birden gülümsedi. O da ne? Ön dişinin yarısı yok. Kırılmış. Önce bildiğiniz oturdum ağladım. Üzüldüm. Kötü hissettim. Sonra yakınlardaki bir diş kliniğini aradım, durumu anlattım. :" Süt dişi zaten sorun olmaz. Dişini fırçalamaya devam edin. " Dediler. Küçük yaş grubu genelde dişçi koltuğunda oturmazmış zaten ve bu dedikleri kızıma çok uyduğundan dolayı "Tamam o zaman. " Diye düşündüm. 

   8 ay sonra o diş apse yaptı ve üç gün ateşten sonra üç farklı pedodontist görüşü alarak öğrendik ki, bu dişin çekilmesi lazımmış. Dişçi koltuğunda bu işi yapmak çocuğu travmatize edermiş o sebeple anesteziyle uyutarak, ki bunu donanımlı  bir özel hastanenin ameliyathanesinde yaparak dişi çekiyorlarmış. Ve tabiki biz anesteziden deli gibi korksak da bu işlemi yaptırdık. Haziran ayımız bunun kaygısıyla geçti. Oldu bitti şükür. 

    Temmuz ayında ben tercih danışmanlığını yaparken eşim izin kullandı ve kızıma o baktı. Çok güzel günlerdi gerçekten. Ben işe dans ede ede gidiyorum, kızımla eşim gayet keyifli vakitler geçiriyorlar, arada bana fotoğraf videolar da atıyorlar, ohh diyorum... Müthiş bir çalışma süreci. Tercih danışmanlığımın son günü eşim aradı. Daha beş dakika evvel oyun alanında Miray'ın videosunu atmıştı. Keyifle açtım. Eşim:" Sana bir şey söyleyeceğim ama korkma. Miray top havuzuna atlamak isterken dengesini sağlayamadı kolunun üzerine düştü. Kırılmış olabilir. Arabayı sakin sürmeye çalış, bizi al, hastaneye gidelim. " Dedi. Oradan nasıl çıktım, nasıl araba kullandım bilmiyorum. Hastaneye gittiğimizde korktuğumuz başımıza geldi, kızımın kolu kırılmıştı. Hem de dirsek kısmından ama Allah'tan kırılma şekli kötü değildi ve alçıyla kaynar dedi doktor. En az üç hafta alçıda kalacağını söyledi. 

     Ah şu sıcaklarda bu üç haftanın sonuna zor bela gelebildik. Cumartesi benim doğum günümdü ve gerçekten çok mutluydum. Kızımın alçısı önümüzdeki hafta perşembe günü çıkacak diye seviniyordum. 31 yaşla ilgili esprilere çoktan başlamıştım. Ailecek güzel bir doğum günü yemeği sonrası kızımın o gece ateşi çıktı. Yarını, yani pazar günü ishal ve kusma da tabloya eklenince acile gittik. Test yaptılar, serum taktılar çocuğuma. Bu sabah sonuçlara baktık. Bebekliğinden  beri en çok korktuğum olay başıma geldi: rotavirüs pozitif. 
Kızım bağırsak tepkili süt alerjisi olan  bir bebekti ve alerji uzmanının önerisiyle tek yaptırmadığımız aşı rotavirüs aşısıydı. Bu konuda araştırmamı yapmıştım ve bu hastalık lanet bir hastalıktı ve beni inanılmaz korkutmuştu anlatılanlar. Test sonucunu görünce elim ayağım titredi. Doktorumuzu aradım hemen ve bir nebze de olsa rahatladım. Ne yapacağımı biliyordum en azından ve evet bu gerçekten lanet bir hastalıktı. Çok şükür kızım  düne göre daha iyi diyebilirim. Yine de çok halsiz kaldı ve şimdi uyuyor. Ben  uyuyamıyorum tabiiki. Yaşadığımız şeyleri idrak etmeye çalışıyorum. 

    Buraya kadar okuduysan sevgili okur, bu hikayeden çıkarılacak ders ne olurdu dersin ? (Toto şemsiye ilişkisini düşünmemeliyim, düşünmemeliyim) 

 Ne kadar çabalarsan çabala bazen en korktuğun şey başına gelir ve sen şöyle dersin :" Hey bu gerçekten zor ama hayal ettiğim kadar da korkutucu değilmiş. " Olacaklar olur. Bu kadar. Korkmanın, söylenmenin bir yararı yok. Evet bazen geldi mi üst üste gelir. Neyseki sen bu işte ustasın :)) Mörfi, kanunlarını yazadursun; bir şekilde her şey olacağına varıyor. İnsanız ve bunlar sadece senin başına gelmiyor. İnsan olmanın basitliğine sarıl. Acizliğine sarıl, kendini daha fazla örseleme gözünü seveyim! 

    Evet yukarıdaki resimde kendi yansımamı gördüm ve ona bu konuşmayı yaptım. Umarım etkisi olur :)


15 Ağustos 2024 Perşembe

Nerede Kalmıştık?

     Kendine ait bir zaman dilimi... Belki de hayatın en önemli saatleri. Gençken bol bulduğumuz ama kıymetini bilemediğimiz, yaş aldıkça değerini anlayıp nadiren bulabildiğimiz zamanlar... Evet sonunda buldum! Suyun kaldırma kuvvetini bulan Arşimet gibi "Buldum, buldum! " 
    
     Ne zamandır içimde yazmaya dair bir dürtü duymuyordum. Durup incelikli şeyler üzerinde kafa yoracak vakti bulamazken yazmaya da uzak hissettim kendimi. Rutinin içinde kalmam gerektiği kadar kaldım, şimdi uzun zamandır hasta yatağında bilinçsiz yatan hastanın uyanışı gibi hissediyorum. Dışarıda güneşli bir gün var ve ben bugün dışarı çıkmak istiyorum. 

      Buradaki sevgili dostların bir araya gelip buluşmaları, güzel bir sofrayı ve neşeli gülüşleri paylaşmaları beni çok etkiledi. Orada olmak istemenin yanı sıra, insanlar arasındaki bağ beni yine kendisine hayran bıraktı. 
   
      Öyle değil mi ama? Bazen yakınındaki insanlara derdini anlatamazken, izlediğin bir filmden ya da okuduğun bir kitaptan keyifle paylaşımlar yapamazken; daha önce görmediğin sesini duymadığın insanlarla bu bağı kelimeler yoluyla kuruyorsun. Ve yüz yüze geldiğinde hissiyatın seni yanıltmıyor. İçinde bir yer güvende olduğunu, senin duygularının karşındaki kişide de bir yansıması olduğunu biliyor. Bir şekilde biliyor işte! Kimbilir belki de bu bağlar sayesinde yaşam amacı ve gücü buluyoruz. Evet bazen seni anladığını hissettiğin bir kişi bile yetiyor nefes almana. 

    Buluşmaya katılamayan, ( içten içe kıskanan) biri olarak bunları düşündüm. Ve kimbilir belki de bunları düşünmek beni buraya getirdi. Bazen güzel bir olaya şahitlik etmek bile yetiyor mutlu olmak için. 🤗 Güneşli günlerde, belki bir günbatımında sevdiklerimizle bir araya gelip uzun saatler konuşup güldüğümüz nice sofralarımız olsun hayatımızda. 


      

31 Aralık 2023 Pazar

Yeni Yılda Umut Bizimle Olsun


     2023... Senenin son gününde ben de bir şeyler yazmak istedim galiba. Günlerim öyle dolu dolu bir şekilde geçiyor ki, bazen ne hissettiğimi ve ne yaşadığımı düşünmeye fırsatım olmuyor. Kafamda bir düşünceyle gelmediğim gibi yazarken düşünmek istiyorum. Düşüncelerim burada kalsınlar, otomatik pilotta yaşarken bana yön versinler de istiyorum.

      

     Bu sene çok zordu be. Tamam zor iyidir, gelişim için bir fırsat doğurur dedik; konfor alanında uzun süre kalmanın olumsuzluklarından bahsettik falan filan da; kardeşim bu kadar üst üste gelir mi bütün felaketler yahu?! Her yıl biterken o seneyi çok kötülemeyeyim sonra daha kötüsü olursa diye bir korku oluyor içimde ve her yeni yılda bu korkum doğrulanıyor sanki. Ülkecek doğal afetiyle, siyasi olaylarıyla, ekonomisiyle, kontrolsüz göçüyle, tüm bunların biz vatandaşların psikolojisine olan negatif etkisiyle; kafayı sıyırdığımızdan sebep mi bilinmez Gülseren Budayıcıoğlu'nun elinin değdiği kasvetli ve de şiddet içerikli televizyon dizileriyle, içimiz şişti biraz magazin bakalım bari dediğimizde de vay anasını sayın seyirciler diyerek ağzımızın açık kaldığı zincirleme suç işleriyle, kara para aklama olaylarıyla, kaybettiğimiz değerlerle, lanet olsun artık bu kadarı da olmaz artık dediklerimizle... Oyyy bit artık be 2023, inşallah senle son bulsun yaşadığımız tüm negatiflikler...

      Her zorluk bir şey öğretir insana ya, bence bu ülkede yaşarken en çok da belirsizliğe tahammülü öğreniyoruz. Ânı yaşamayı öğreniyoruz, çünkü elimizde net olan bir o var. Yarın belirsiz, Allah'a emanetiz her anlamda. Böyle negatif bir giriş yaptım ama bu kısmı negatif şekilde söylemiyorum bak. Bence çok önemli bir kazanım bu.

     Her durumda mizah yapabilme yeteneğimiz gelişti. Her sansasyonel olay sonrası gir bak sosyal medyaya, ohaa diye şaşırır kızarken birden bir tweete denk gelip gülmeye başlıyorsun.

     Almak, parayı biriktirmekten daha makul olduğu için alışverişimiz arttı. Çünkü bilirsin, bugün almadığın güneş kremi bir ay içinde iki katına çıkabilir ve bu durum seni asla şaşırtmayabilir. Fiyat algımız hepten kaybolduğu için satıcılar da bu işten memnunlar bence. Birilerinin de yüzü gülsün yahu :))

     Yalnız olmadığımızı biliyoruz öte yandan. Geçenlerde biri "Hevessizleştirildik." Yazmış. Benim hissiyatımın tek kelimelik ifadesi bu olurdu herhalde.


     Öte yandan Sabahattin Ali diyor ya :" Perişan haldeyim ama içimde kendimden bile sakladığım bir ümit var. " Diye, İşte içimde kendimden saklayamadığım dolu dizgin ümitlerimin bambaşka hikayeleri var.

      Her yeni günde, hele de gün güneşliyse, içime çektiğim nefeste içtiğim suda saklı umut. Kızımın gülüşünde, her yeni gün bana göstermeye çalıştığı sevgisinde, avuçlarımın içindeki küçük parmaklarında gizli... Yorgunluktan tükendiğimde eşimin elime tutuşturduğu bir fincan kahvede, sevdiklerimle birlikte paylaştığım sofralarda gizli...

     Zor duygular yaşarken ve bu duygulardan kaçmak istercesine hırsla yürürken denk geldiğim manzarada, tenimi okşayan serin havada gizli...

     Balkonda otururken duyduğum çocuk seslerinde ve neşesinde, 100. Yıl Cumhuriyet kutlamaları için karşıdaki okulu canla başla süsleyen ve özenle bu kutlamalar için çalışan öğrencilerde, Atatürk'ün gençliğe hitabesinde ve Atatürk'ün kırmızı çizgimiz olduğunu vurgulayan her olayda gizli....

     Güzel bir kitabın ilk paragrafında, yeni keşfettiğim o harika şarkıda, izlerken beni mest eden o filmde gizli... Bir dost sohbetinde, günü olan komşumun beni de düşünüp getirdiği tabakta, bazen tanımadığım birinin tebessümünde gizli...

     Umut o kadar değerli bir duygu ki... 2024'ten kendim, sevdiklerim ve siz sevgili dostlarım adına  UMUT diliyorum. Bolca umudumuz hayalimiz olsun. Sağlığımız yerinde olsun. Doğal olaylar afetlere dönüşmesin, iyilikler çoğalsın, kötülükler azalsın ya da belasını bulsun. TV'de neşeli programlar, sağlıklı karakter tiplemeleri artsın. Kendimize çok şey kattığımız, gönlümüzü çok yormadan dersimizi aldığımız, bolca güldüğümüz, gülüşünün içimizi ısıttığı insanlarla birlikte olduğumuz bir yıl olsun. Mutlu yıllar! ❤🥳

Sezen Aksu- Şahane Bir Şey Yaşamak

21 Aralık 2023 Perşembe

Seçimlerim Başka Türlü Olsaydı Hayatım Nasıl Olurdu?

    Yaşamın bir noktasında bulunduğun noktayı ve seni o noktaya getiren seçimlerini değerlendirirken buluyorsun kendini. Ve tabi şu soru seni meşgul etmeye başlıyor: " Onu değil de bunu seçseydim acaba nasıl bir yaşamım olurdu? Şu an nerede ve nasıl bir insan olurdum? "

    Seçimlerimiz ve hayatımıza olan getirileri, kendimizin başka türlü versiyonlarını da gündeme getirirdi hiç şüphesiz. Mesela ben lisedeyken asla evlenmeyeceğimi söylerdim. Mesleğimi elime alıp dünyayı gezecek bir planlama yapacaktım. Kendimi hep sırt çantamla o ülkeden o ülkeye, o maceradan ötekine atlarken hayal etmek beni aşırı mutlu ediyordu. Bu motivasyonla çalıştım derslerime de. Henüz hiçbir ilişkim yokken ilişki insanı olmadığıma karar vermiştim her nedense. 
    
     Sonra hayalimdeki bölümü okudum, mesleğimi elime aldım. Ancak hayatımın o evresinde dünyayı gezme fikri bana sıcak gelmedi. Bekletmeye aldım, belki korktum tek başıma bilmediğim bir ülkeye seyahat etmeye, benle aynı hayali kuran bir arkadaş bulamadım belki yanıma vs vs. Evlilik fikri bana o kadaar uzaktı ki eskiden, gelinlik seçmek filan hiç sevmediğim olaylardı. Evliliği isteyerek gelinliği mecburiyetten seçerken buldum kendimi sonra. Şimdi mesela tam o noktada evliliği istemeseydim yahut hiç evlenmeyeceğim fikrimde diretseydim nasıl olurdu? Bu seçim beni nasıl bir insana dönüştürürdü?

     Ya da sırf bu hayalim nedeniyle düzenli işimi bıraksaydım başka ülkelere gidip başka işlerle meşgul olsaydım bu beni nereye götürürdü? 

      Çok heyecan verici geliyor bana tüm bunlar... Hatta böyle o seçimlerimizin sonrasında da neler olacağını görmek mümkün olsaydı keşke diyorum. Şu anki halimden çok memnunum ama diğer seçenekleri de aşırı merak ediyorum bazen. Kimbilir belki gençlik hayallerimi şimdiki hayatıma adapte etmek mümkün olur zamanla ( Ülke olarak ekonomik durumumuzun düzelmesi şart tabi :)) 

     Şimdi bu tarz konuları siz de merak ediyorsanız ve bu konuda bir şeyler izlemek ya da okumak hoşunuza gidiyorsa size bir film bir de kitap önerim olacak. Elbette sevgili arkadaşlarım buna ekleme yaparlarsa çok mutlu olurum. Zenginleştiririz bu temayı. :) 

Film olarak Mr. Nobody' ye şans vermenizi öneririm. Bu temayı çok mutlu bir havada işlemiyor, aksine sizi sarsan kısımları elbet olacaktır. Ama gerek konuyu işleme şekliyle gerek sonuyla aklınızda yer edecek bir film. 

Kitap olarak da Matt Haig'in Gece Yarısı Kütüphanesi kitabını öneririm. Bu kitap benim sorularımı daha iyi karşılıyor aslında. Kitap akıcılığıyla sizi sıkmadan ve de  yormadan bu soruları çok güzel ele almış. 

Kimbilir belki siz de daha evvel düşündünüz, kiminiz üstünde durdu, kiminiz bu düşünceye kafasını sallayıp zihninde yeni bir düşünce sekmesi açtı. Hepsi kabul :) Konuyu düşünmek isteyen arkadaşlarım için şimdiden iyi seyirler ve iyi okumalar diyorum. :) 

    

29 Kasım 2023 Çarşamba

"Saç" deyip geçmemek lazım

      Kendimi bildim bileli kaküllerim var. Yaklaşık 13 yaşındayken kuaförüm ön saçlarıma az da değil bayaa perçem attı ve "Vaov Aman Allahığğmm!!! " harikalığında bir etki yaratınca bende ve çevremde, vazgeçilmezim oldu kendisi.
   

      Efendim perçem dediysek de öyle kolay bir iş değil kendisi. İşini bilmeyenin elinde sıçana dönebilirsin. Daha önce öyle deneyimlerim olmadı ama olanı gördüm ve üzüldüm.. O sebeple 13 yaşından sonra hep aynı kuaföre kestirdim saçlarımı. Kuaförüm Ercan Abi zaman içerisinde benim hayatımdaki en önemli insanlardan bir tanesi oldu. İlk saçımı boyatmayı, ombre deneyimimi de kendisinde yaşadım ve hepsinde de "OMG" dedim mutlulukla. Neden öyle tepkiler verdim. Çünkü ergendim ve benim için tüm harika şeylere tepkim "OMG" İdi. Buraya kadar Ok? Devam ediyorum beybisi... (Tamam tamam çıkıyorum ergen dilimden:)) 

        Heh, Ercan Abi'nin benim için öneminden bahsediyordum. Yeri geldi eşiyle beni sarmayan muhabbetlere dahi Ercan Abi'min gönlü kırılmasın diye girdim. Kimi zaman kabuslar gördüm Ercan Abi sigaradan dolayı ince hastalıklara kalıyordu. Gittiğimde hemen laf arasında uyarıyordum kendisini, sigara sağlığa zararlı bir meretti sonuçta. Şakayla karışık dedim de hatta, "Ercan abi sana bir şey olursa ben kime giderim bu perçem ve ombre için, lütfen rica ediyorum o sigarayı azalt. " Dedim de bayağı bir gülmüştü kendisi. Bilse ben bunun kabuslarını görüyorum kaç gece... Ayy inanır mısın, düğün saç ve makyajıma bile ona gittim ben. Eşine makyaj konusunda pek güvenmediğimden iki ay önceden attım nasıl bir makyaj istediğimi. Hakkını yemeyeyim o da istediğim gibi yaptı makyajımı, ki normalde çok ağır bir makyaj stili vardır kendisinin. Düğünüme Bülent Ersoy olarak katılmak da vardı. Kendim olarak katılabildim çok şükür :)) 

      Bak ben aslında perçemden devam edeceğim ama Ercan abi benim için nasıl önemli bir insan ki, burada da bahsetmeden geçemedim. Şimdi sen soracaksın, eee bu Ercan Abi memleketteyse ve sen uzaktaysan nasıl yapıyorsun işleri? Ona geleceğim şimdi. 

      Efendim pandemide artık kırdım zincirlerimi. Malum yasaklarla dolu günler... Değil şehirler arası yolculuk, markete diye zor çıkıp  gelebiliyoruz evimize, değil saç için kuaföre gitmek filan. Hani filmlerde kadın karakterimize anlık bir "Perçem kesmeliyimmm! " Dürtüsü gelir de o makası eline alır ya. Ben de artık rutinden ve de yasaklardan bunalıp, perçemimin uzunluğunu mu bahane ettim nedir, aldım o elime makası. Ne mi oldu? Olmadı arkadaşlar. Ben zannettim ki aynı filmlerdeki gibi o saç mükemmel olacak, fönün dumanı bile üstünde tütüyor olacak. Nerdeee.. Eşim saç ve de giyim konularında dikkatli bir erkektir, fark eder. 
Beni görünce: " Hayatım saçlarına nolmuş öyle?dedi. Ben de tüm agresifliğimle:" Nasıl ne olmuş? Ne demek istiyorsun? " Dedim. 
" Yok her zamanki gibi çok güzel de, sanki sağ tarafa bakması gerekenler sol tarafa bakıyor gibi... " Durdu bi baktı bana on saniye kadar... " Belki de benim gözümde sıkıntı vardır. Zaten şu yasaklar bi kalksın göz doktoruna gideceğim, uzağı da göremiyorum ya pek. " Dedi. 
Tabi ben başladım söylenmeye: " Ayy ben de kuaföre gitsem iyi olacak, sözde perçemimi kesecektim, şu hale baaağğk! "Diye bir de oturdum ağladım. Eşim halen arada der, gülmemek için kendimi en zor tuttuğum anlardan biriydi o an, diye. İyi ki gülmedi tabi. 

       Şimdi bu anılara nereden girdim. Merak etmeyin Ercan Abi'me bir şey olmadı, maaşallah turp gibi kendisi. Kabus filan da görmüyorum çünkü burada da bir Adnan Abi'm oldu.( Üzgünüm Ercan Abi, uzaktan ilişkimiz süresince bu kadar vefalı olabildim, merak etme ombre için halen sendeyim. Parantez içi parantez ( Çünkü sen daha uygun ve güzel yapıyorsun:))

       İnanır mısın, bugün aynı "perçem kesmeliyim perileri" yine geldiler bana. Başta bi " Bu sefer olmaz canım, ben almayayım. " Filan dediysem de, a ah o da ne? Elimde makas aynanın karşısında buluverdim kendimi. ( Bir hafta içinde sırasıyla ben, eşim ve kızım hasta olunca ondan sebep galiba) Elime makası alıp bir iki kırptım uçlardan. Bir rahatlama geldi bana anlatamam, bu sefer yaptığım işi de fena bulmadım bak.  Eşim de sağa sola bakmadan gayet beğendiğini söyledi. Ya o duygularını maskeleme konusunda ustalaştı ya da ben perçem kesme konusunda bir tık daha iyiyim, bilemiyorum. Tek bildiğim, biz kadınlar için saçın çok önemli bir mevzu olduğu. 



20 Kasım 2023 Pazartesi

"Hayır" lı Günler



     Gün içerisinde zaman buldukça uğradığım, uğradığımda siz değerli dostlarımın yazılarını okudukça mutlu olduğum, kimi zaman yorum yapabildiğim kimi zaman çok istesem de bir yazının bütününü dahi okuyamadan sonraya bırakmak zorunda kaldığım, evet evet annelik mesaime giriş yapacağım burada, Shakira kemerlerinizi bağlayın başlıyorum :)) 
     
     Efendim daha önce dersini görmüştük, duymuştuk, sevgili annelerin gözü yaşlı (özlemden değil hee) andığı, psikoloji bilim dünyasının "Aman efendim kriz demeyelim fırsatlar diyelim. " Dediği ki muhtemelen bunu diyenin bir erkek olduğunu düşündüğüm dönemdeyiz: Kızımın 2 yaş evresindeyiz. 

      Bak yeminle söylüyorum ben dünyada bu kadar "I ıh" "Hayır" ı ve bunları ifade eden envai çeşit beden dilli iletişimi duyduğum bir dönem yaşamadım. Henüz tam anlamıyla kelimeleri söyleyemiyor, kimisini yutuyor kendi dilinde çok güzel uzun uzun anlatıyor. Hani " Anneler anlar çocuğunun dilinden. " Derler. Bazen böyle bana bakarak uzun uzun bir şeyler anlatıyor, misafirler de bana bakıyor: " Ne dedi?" diye. Vallahi anlamıyorum dostlar. " Aaa sen oyun hamurlarınla şimdi de yıldız yapmak istersin değil mi? " Diyorum bazen durumu kotarmak için, o küçük parmaklarını gözüme gözüme bir sallıyor :) Hepimiz anlıyoruz bu sefer ne demek istediğini: "Hayır". 

        Eskiden " Dikkat Bebek Var" Diye bi dizi vardı. Orada bebek içten içe konuşur, yetişkinlerle dalga geçerdi. Benim kızım da diyor mudur acaba: " Allah'ım ben kimlerin eline düştüm? Bu şaşkalozlar beni bir türlü anlamadı. Anneme bir şey anlatıyorum o tutuyor başka bir şey söylüyor. Babam desen beni sürekli dans ettirme derdinde şarkı söyleyip duruyor. E ben de arada eğlenmiyor değilim ama çok kızıyorum çok. Babam mutfakta gizli gizli ne yapıyor? Kek mi ooo? Amanııııınn!!!" diye ağlayarak o keki de yiyordur kesin. 

       Bu düşüncelerimi bazen eşimle paylaşıyorum ve iki farklı cevap alıyorum. Bazen kahkaha atıp " Saçmalama aşkım, biz harikayız. Daha ne yapalım? " Diyor. Bazen de kızıma uzun uzun bakıp, duygusal bir moda giriyor. Ben size söyleyeyim, babaların lohusalığı bizimkinden uzun sürüyor :)) 
 
      Bunlar bu sürecin tatlı maceraları diyelim... Gelelim bana... Çalışmaya, dışarıda olup sosyalleşmeye, insanlarla etkileşim içinde olmaya o kadar alışığım ki evde olmak farklı hissettiriyor. Vaktimin çoğunu kızımla geçiriyorum. Kızım öğle uykusundayken spor yapmayı, dizi izlemeyi, kitap okumayı deneyimledim hepsi de kısa sürdü :) Neden? Çünkü uykusu bölününce yanında beni istiyor kızım uykusuna devam edebilmek için. Akşam da o uyuduktan sonra sözde eşimle film izleyecek oluyoruz, hiçbir film bize kalan değerli vaktimizi harcayacak yeterlilikte görünmüyor. E kısa bir dizi izleyelim diyoruz. Böyle ilk bölümden itibaren bizi saran bir yapım bulamıyoruz. İlk bölümde bizi sarmayan diziye de kızım gibi parmak sallayıp iki hayırla yolcu ediyoruz, ya da uyuyakalıyoruz :)) 

    Geçtiğimiz hafta kızkardeşim buradaydı. Sayesinde eşimle uzun zaman sonra bir akşam yemeğine çıkabildik. Onda da sürekli kızımızı konuşurken bulduk kendimizi, fark edince de güldük çok :)) Eve düşen yıldırım gibiler bu bebişler. Onunla birlikte değişir dönüşürken yeni benliklerimizle de tanışıyor gibiyiz  çoğu kez. 
      Şimdi galiba biraz da bunun durgunluğunu yaşıyorum. Duruyorum ve izliyorum. Bebeğimi, kendimi ve eşimi... Öncesinde nasıldık, anne baba olunca nasılız, peki ben kendim olarak ne hissediyorum ve ne bekliyorum yaşantımdan? Kendime daha başka katmak istediğim zenginlikler neler? Ya da eksikliğini hissettiğim bir beceri varsa o ne? Fazla yaptığımda beni yorduğunu gördüğüm davranışım neydi tam olarak? Senin anlayacağın, bu su hiç durmuyor. 



        

     

13 Ekim 2023 Cuma

Belirsizlikle Flört Hallerim

       

                       

   

           Düşünüyorum da biz böyle yaşarken; çok heyecanlıyken, mutluyken ya da dibine kadar depresif hissederken.... Bazen ne hissettiğimizi dahi bilmeden öylesine durup dalmışken...Sonbahara teslim olmuş doğanın aynı kabullenişle yapraklarını döküşünü izlerken mesela duruma uygun bir müzik çalsaydı fonda. Ne hoş olurdu değil mi? 

       Geçtiğimiz yıl hayatımın en koşturmacalı, en yorucu evrelerinden bir tanesiydi. Hani böyle bilgisayar oyunlarında kahraman atlar, zıplar, envai çeşit  silahlarla kendisini koruması ve ilerlemesi gerekir. Her level'ın sonunda tam rahatlayacak gibi olursun, sonra diğer level başlar ve daha da zordur artık kahramanın devam etmesi... Geçen sene bir nevi öyleydim. Doğumdan sonra işe başlama sürecim, bakıcıyla sağlıklı iletişim kuramayışımız ve bakıcının tavırlarının insanlara olan güvenimi dahi sorgulatması sorunlarından sonra onunla yollarımızı ayırışımız, sonra kızkardeşimin gelmesi ve desteği ile iş hayatıma devam etmiş olmam; ama iş hayatımda çok zorlu iş ilişkileri ve vakalarla çalışmam, bütün bu değişkenlerin özel hayatıma olan yansıması....derken ne kadar yorulduğumu hiç fark etmedim. Genelde öyle olmaz mı zaten? Şöyle bir dursan, durabilsen, soruların içinde gizlidir cevaplar bazen. Yüzleşme fırsatın olur kendinle. Ama durmadan yol aldığında sadece önüne bakman gerekir. Nitekim geçtiğimiz yıl benim de durmadan, önüme bakmam gereken bir süreçti. 

       Yaz tatilinde vücudum sinyaller vermeye başladı. Yorgunluğumu göz ardı edemedim. Durdum ve cevabı gördüm; dinlenmem gerekiyordu. Çocuğuma ben bakmak istiyordum bir süre daha. Ücretsiz izin alıp onunla vakit geçirmek bana çok iyi gelecekti. Eşim de her kararımda olduğu gibi bu kararımda da beni destekledi ve bu şekilde bir karar aldık.

      Sonra ağustos ayında bir mail geldi. Evden iş yapabileceğim, kitapları pedagojik olarak inceleyebileceğim bir proje için başvuru duyurusuydu. Evet çalışma saatleri esnekti, bazen ekiple gece 22.00'de toplantıda oluyordun. İyi tarafı ise en az bir iki sene sürecek bir proje olduğundan kızımı rahatlıkla büyütürüz dedim. Başvurdum. Ağustos ayının başında başvurdum. Sözde en geç eylül ayında sonuçlanacak proje daha dün sonuçlandı: Eski ekiple yola devam etme kararı almışlar :)) Hayır, o zaman neden başvuru aldınız demedim, çünkü neyimiz doğru ki gerçekten ? :) 

     Ağustos'tan bugüne kadar olan süreçte belirsizlik yaşattı bu durum bana. Sonuçta bu işe başvurum onaylansaydı ücretsiz izne başvurmam saçma olacaktı. O arada ben rapor aldım, yalandan da rapor almam gerekmedi cidden hasta oldum. Dışarıda hazırda bekleyen bütün virüs ve enfeksiyonlar insanın böyle stresli zamanlarında sızıveriyorlar sistemine. Miray'ın da nazlı bir evresine denk gelince, e madem ben de kendi anneme nazlanayım dedim :) Annemi çağırdım. Yaşasın analar :) Annem gelince çok daha iyi oldu. O torunuyla hasret giderirken ben işe gidip biraz işleri toparladım. Bir kez daha ne kadar doğru bir karar verdiğimi teyit ettim :) Bi de belirsizlik sürecinde bir işle meşgul olmak çok iyi geliyor insana. Öyle zamanlarda kesinlikle insan kendisine bir meşgale bulmalı. İşteyken çok daha hızlı geçti günler ve evet proje ekibinde yoktum. 

        Geldiğimiz noktada "Ohh" diyorum. Nihayet artık belli oldu ne yapacağım. Bu sene kızımla birlikte bir sene ev deneyimi yaşayacağım bakalım :) Bu seneki hedefim: durmak. Bolca durmak, okumak, yazmak, arada sizin kapınızı tıklatmak, kağıttan yaptığım uçaklarla yazılarınıza küçük yorumlar bırakmak :)) 

         Şimdi mesela arkada bir fon müziği çalsaydı ne çalmasını istediğimi biliyorum. Yönetmenime yardımcı olayım değil mi ama :) Şuraya da iliştiriyorum: 

Bitter Sweet Symphony