Hayatın anlamı hakkında çok düşünürüm. Yürürken, müzik dinlerken, güzel bir akşam vaktinde gökyüzünü izlerken...Fakat bazı anlar var ki, onları bir şişeye koyup saklamak istiyorum. Hissiyle, kokusuyla, sesiyle o anı ölümsüz anlar dolabına kaldırıyorum.
Dün çalışmak için oturduğum kafede genç bir çift gördüm. Çift diyorum ama belli ki henüz adı konulmamış. Sevgileri birbirlerine olan bakışlarından belli. Birbirlerini öyle güzel dinliyorlar ki, sanki o sırada dünyanın en önemli konusu konuşuluyor. Arada gülüşmeleri bu ciddi havayı yumuşatıyor. Biliyorum böyle gözümü dikip bakmamam lazım ama ne mümkün? Göz ucuyla da olsa onları izlemekten kendimi alamıyorum. O sırada Eylül rüzgarı bu ortama yardım ediyor adeta ve kızın saçları uçuşuyor. Genç adam kızın gözünün önüne gelen saçları yumuşak bir şekilde kulağının arkasına alıyor. Küçük ama çok özel bir an. Onlar da farkındalar belli ki bu durumun. Susuyorlar. Susmak bazen ne çok şey anlatıyor değil mi?
Eşimle ilk buluştuğumuz zamanlar geliyor aklıma. Adı henüz konulmamışken ve biz birbirimizi dünyanın en acayip varlığıymış gibi merak ve ilgiyle tanımaya çalışırkenki zamanlarımız... Bir baloncuğun içinde ve gökyüzünde uçarcasına duygular hissederken hissettiğimiz hafiflik ve o heyecan. Gülümsüyorum. Sadece dudaklarımla değil, tırnak uçlarıma kadar gülümsediğimi duyumsuyorum.
Sevgi ne harika bir şey. Birbirini seven iki insana şahitlik edebilmek bile kalbimi yumuşatıyor, günümü güzelleştiriyor. Ve fonda dünyanın en harika şarkılarından bir tanesi çalıyor: