27 Şubat 2025 Perşembe

Dans edelim mi tatlı gıs?


     Bugün de Sevgili İlkay'cığımın  yazısı üzerine buraya geldim. Öyle keyifli anlatmış ki göbek atma ve dans etme üzerine fikirlerini ay benim de bu konuda anlatacağım şeyler varmış meğer. Geldim buraya. Haydi yaklaşın şöyle yamacıma🤣🤣

    Efendim sizin akrabalarınızla aranız nasıl bilmem ama ben çok erken yaşta iki yüzlü olduklarına karar verip manipülasyon becerilerine şaşkınlıkla alkış yaptığımdan bu yana bayaaa mesafeliyiz. İyi insanlar yok mu, var tabii, ama çok çok az. Yani ben de isterdim şöyle bayramlarda seyranlarda heyecanla yollarını gözlediğim kuzenlerim olsun ( Böyle de anlatınca bayram reklarımlarımızın ful ajitasyon içerikli olması geldi aklıma :)) Ne bileyim kalabalık sofralarda buluşalım, onlara baktıkça genetik benzerliğimizle gurur duyayım filan... Ay nerde, nerde! Özellikle düğünlerde envai çeşit bahanelerle kaçtım, kaçamadığımda da yüzümden hiç çıkarmadığım gülümsememle yerimde oturup hiç oynamadım filan. Arkadaşlar arasında tam tersiydi bu arada :)) Özellikle üniversitede ev arkadaşlarımla birlikte oturup çeşitli şeylere gülüp ağladıktan sonra göbek atmaya geçtiğimizin sayısı çoktur. 


       Benim romantik cephede işler ciddiye binince annemle kızkardeşime bir telaş düştü. Akrabalar arasında  bazı kimselerce adı bile bilinmeyen, bilinenler tarafından da sevildiği müşkül, hiçbir düğüne katılmayan katıldığında da oynamayan bu kızın düğününe kim neden gelsin, a dostlar? Akrabasavarlığın sonu işte diye diye beni darladılar. " Amaan be dedim, gerekirse çıkar tek ben oynarım kocamla, yine eğlenirim. Nedir yani? " Dedim ama kendi içimden de söz verdim buna. En çok ben eğleneceğim o gün, bitti! 

        Neyse düğün günü geldi. İlk dans olayının heyecan ve şaşkınlığıyla nasıl yürüdüğümü ve de dans ettiğimi bilmiyorum. Düğün videomu ben daha tamamen izlemedim ( Neden bilmiyorum.  Yani ben kendi gördüklerim ve hislerimle saklamak istedim o günü, zaten o kadar tadını çıkardım ki her anın, çekmecede duruyor öyle video :)) 

      Efendim o ilk hareketli şarkıya geçişle benim bir oynayışım var şöyle sağdan sağdan, bu gibi aktivitelerde en çok oynayıp kendisini gösteren Ülkü abla resmen şok 🤣 Sonrası malum. Yılların düğünlerde oynamama patlamasını orada yaşadım ve telafi ettim. Bir ara babaannem yanıma gelip dedi ki:  " Kızım bak hasta olacaksın. Şu günde hasta olmanı istemem kihkihkih!" Dedi🤣🤣🤣 

      Öyle işte. Sonuçta annemlerin korktuğu olmadı, kan bağını önemseyen bunca insanın olması harika bir detay. Öte yandan bende de kabul gelişti galiba. Onları oldukları haliyle kabul etmeye çalışıyorum artık ve düğünlerde daha çok oynamaya zorlanıyorum🤣 Bu da böyle bir anımdır, diyip konuyu bağlayayım. 

Öptüm seni tatlı gıs :) 


14 Şubat 2025 Cuma

Farkındayım

 

       Bazen bir şarkı insanı nerelere götürüyor... 

       Lisedeyim... Her ergen gibi bir yanım deli dolu bir yanım hüzünlü.

       Hiç hazır değilken çocukluğa veda etmişim, ama yetişkin de değilim. Deli gibi korkuyorum yetişkin olmaktan. Çevremdeki yetişkinlerin hayatı bana çok özenilesi görünmüyor. Sadece hayatımla ilgili en ufaktan en büyüğüne kendi kararlarımı verme fikri cazip geliyor, başka da bir güzelliği yok yetişkin olmanın!

     Kafam çok karışık...Okulda öğretmenlerim hayatımın en önemli yıllarını yaşadığımı söylüyor. Öyle ya meslek seçimi, arkadaş seçimi, ilk kalp kırıklıkları bu yaşlarda yaşanıyor. Bu kadar önemli kararlar içinde ne kadar da küçüğüm, "Yahu benim etim ne budum ne? " diyemiyorum ama her dediklerini can kulağıyla  dinliyorum. Yaşam tecrübemin azlığını önemsediğim kişilerin öğütleriyle kapatmaya çalışıyorum. Belki sorular  bildiğim yerden çıkar umudu...

     Bazen geç saate kadar uyuyamıyorum. Her şeye çok şaşırıyorum. Evlilik bu kadar önemliyse, insanlar bu kararı nasıl vermiş? Meslek seçimi bu kadar önemliyse ve benim karakterim henüz oturmamışsa, bana uygun mesleğe şimdi karar vermem çok saçma değil mi? Arkadaşlıklar.... O konuda şanslıyım bak! Onlar beni anlıyor. Bazen birlikte çok gülmekten ağlıyoruz ama kimse kimseye uzaylıymış gibi bakmıyor. Bazen bu duygusal geçişleri evde yaşıyorum ve annemle babamın korku dolu bakışlarını görüyorum. Bu sorularımı çevremdeki büyüklere sorduğumda " Ne bileyim yavrum kader işte. Yaşarken başımıza geldi, içinde bulduk kendimizi." diyor teyzem. Ne hissedeceğime karar veremiyorum. 

   Böyle günlerden geçerken bana iyi gelen bir rutin var. Sabah okula gitmeden önce kahvaltımı yaparken televizyon açıyorum ve o sıralar adını anımsayamadığım bir müzik kanalında her sabah aynı saatte "Sezen Aksu- Farkındayım" çıkıyor. O klibin her saniyesi hafızamda, beni huzurlu bir yere götürüyor. Müziği hoşuma gidiyor ve gün boyunca da ara ara mırıldanıyorum. 

    Seneler sonra yine okuldayım. Bu sefer yetişkinim ama kafam yine karışık. Bana yetişkin olmayı böyle anlatmadılar. Romantik komedi filmlerinin evlilikle mutlu sona ermesi gibi anlattılar bana yetişkinliği. Hayatımdaki önemli seçimleri yapınca rahata erecektim ben. Dinlediğim öğütler  işime yaradıysa da haberim yok. Kafamın karışıklığını yatıştırma umuduyla müziğe sarılıyorum yine ve birden bu şarkı çalmaya başlıyor...:

"Ne yapsan olmuyor gözüm

Terk etmiyor bizi hüzün
Bir macera yaşamak dediğin
Küçük zamanlar harmanı
Sevildiğin, üzüldüğün

Hatırlamaktan ibaret Hatıralar nihayet Tesellisi çok zor sözün Ne gemiler yaktım Ne gemiler yaktım O kadar yandı ki canım Sonunda karşıdan baktım Ne göreyim Kendime yıldızlardan daha uzaktım Bu kızı yeniden büyütmeliyim Kor ateşlerde yürütmeliyim Değirmenlerde öğütmeliyim Farkındayım Farkındayım Kazanmalı, kaybetmeliyim Aşk uğruna harp etmeliyim Kendini seçemiyorsun Bırakıp kaçamıyorsun Yazmadığın bir hikâyede Uzun ya da kısa vadede Az biraz keşfediyorsun Öteki olabilmeyi Yerine koyabilmeyi Geride durabilmeyi
Öğreniyorsun"

3 Şubat 2025 Pazartesi

Bir Ispanak Yıkama Meselesi

 


           Çocuğum olduktan sonra kendimi gerçekten "anne olmuş" gibi hissettiğim anlardan bir tanesi de ıspanak yıkama anları... Kızımdan önce  yıkama zahmetine girmek istemediğim için almadığım bir sebzeydi ıspanak ve kızım olduktan sonra bu durum gerçek anlamda değişti. İki haftada bir kesinlikle ıspanak alınıyor evimize ve eşim gereğinden fazla aldığı için ıspanak yemekleri konusunda da geniş bir yelpazeye ulaştım :)) Ispanaklı kiş bile yaptım ben yav :)

    Bu hafta da  ıspanak haftamızdı ve ıspanak yıkama işini eşime yıkmayı düşünüp yine vazgeçtim. Çünkü bu konuda gereksiz bir titizliğim var maalesef ve tüm bezginliğimi de yanıma alıp başladım yıkamaya. Ispanak yıkamaya başlarken zihnim de adeta konuşmaya başladı ve şunları düşündüm:

* Eskiden mutfakta yemek hazırlarken bir şeyler izlemeyi ya da dinlemeyi ne kadar çok sevdiğimi, oysa şimdi bunları gerçekten istemediğimi fark ettim. Babaannemin "Kafam kaldırmıyor." dediği evreye erken ulaştım belki de:) 

* Sahi sömestr tatili de ne çabuk bitti. Halbuki ne güzel başlamıştı benim açımdan. İnternet detoksu yapmaya karar vermiştim ve başarıyla da uyguluyordum. Ta ki Bolu Kartalkaya yangınına dek... O yangında yiten canlara mı üzüleyim, ülkemizde bir insan canının bu kadar değersiz oluşuna mı kızayım? Bilemiyorum. Ama hepimizin içinde bir yangın yeri bıraktı bu olay ve suçlular gereken cezayı almadıkça da sönmeyecek. İnsan zihni böyle felaketlerden sonra çeşitli olasılıklar kuruyor. Yangın alarmı çalışsaydı insanlar kurtulabilirdi. Otel çalışanları yangını fark ettikleri anda insanları uyandırsaydı ( Konya'da bina çökmeden önce bir kişi kaç can kurtardı, gördük!)  insanlar kurtulabilirdi. Birileri gerçekten görevini yapsaydı bu yangın önlenebilirdi.... Sanki tüm ahlaksızlık bir araya gelmiş de, olan masum canlara olmuş gibi bir olay! Ve ülkemde istifa kelimesinden habersiz onca yetkili(!). 

    Bu noktada içim şişti gerçekten ve hala yıkanmayı bekleyen ıspanakları görünce yine eşime kızasım geldi. Yahu küçük bir aileyiz, neden her defasında bu kadar çok ıspanak alırsın be adam :) Ve sanki eşim benim içten içe  ne konuştuğumu  duymuş gibi gelip şey demesin mi: " Ya ıspanak çok olmuş değil mi? Valla o kadar almayacaktım ama pazardaki çocuk 'Abim çok güzel ıspanak dur bari az daha ekleyeyim de fiyatı yuvarlamış olalım.' deyince kıramadım." dedi. Gerçekten gülümsedim ve "Sorun değil." dedim. Bir zamanlar sorun olabilirdi.

* Özellikle de çocuk olduktan sonra eşlerin arasındaki o sihirli bağ biraz zayıflıyor gibi değil mi? Yani sevgi ve saygının olduğu evlilikler için söylüyorum bunu. Birlikte çok güzelken ve birbirine tüm ilgini verirken, küçük bir can katılıyor hayatına ve özellikle ilk yıllar hem anne hem de baba için çok zor oluyor. Ben ilk anne olduğum günlerde "Hayatım bitti." gibi düşünmüştüm. Lohusalık depresyonu yaşadığımı çok sonra fark ettim mesela. E haliyle kocamda da değişimler olmuştu. Hele de kolik ağlamaları olan ve çok az uyuyan bir bebekle bu duygular ve yeni rollere uyumlanma süreci çok daha zor. Hal böyleyken değil eşinle ilişkini görmek ve bu bağı beslemek için bir şeyler yapmak, sadece günü kurtarmaya bakıyor insan. Biz de uzun zamandır bunu yapıyorduk.  Bu sömestr tatilinde birbirimize zaman ayırdık ve çift olarak bir şeyler yapma şansı bulduk. Sanki iç dünyamda havada asılı kalan bazı parçalar vardı ve öyle güzel yerine oturdu ki :) Biliyorum eşim için de aynı şey oldu, çünkü bu duyguyu paylaştığımız çok açıktı. 

    Ispanak yıkama sırasında bunları düşündüm. Ve ıspanak yıkama işi bittiğinde hissettiğim rahatlık çok güzeldi. Üstümdeki o bezginlik de büyük oranda geçmişti ve gün sonunda yine pek çok şeyi halletmiş olmanın mutluluğu vardı üzerimde. 

    Biliyorum bazen senin de içinden hiçbir şey yapmak gelmiyor. Sen de gücünün yetmediği, değiştiremeyeceğin haberlerle ve durumlarla  hayattan bezmiş gibi hissediyorsun bazen. Yine de yapabiliyorsan küçük bir adım at, bebek adımı olsa da at o adımı. Taze bir nefes almak için odanın camını açmak bile yeter başlangıç için :) Belki güneşi görürsün. Şehir sesi davet eder seni, dışarı çıkarsın. Ya da bir kuş sürüsü görürsün, selam verirsin onlara. Ve hayatında gerçekten sevdiğin ve sevildiğini hissettiğin kişilerle bir bağlantı kur. Geriye sadece o anlar kalacak çünkü... Yaşa doyasıya! 

All You Need is Love

14 Ocak 2025 Salı

Bir Paragraf

 



        

  "Okuyarak, düşlere dalarak, yazmayı düşünerek, düşüncelerin kaprisli rüzgarına göre akan, tutkulardan arınmış, kültürlü bir hayat sürsem..

 Sıkıntının kıyılarında dolaşacak kadar yavaş, sıkıntıya hiç düşmeyecek kadar iyi  kurulmuş bir  hayat. Heyecanlardan ve düşüncelerden uzak o hayatı, heyecanların düşüncesiyle ve düşüncelerin heyecanıyla yaşasam.

Çiçeklerle çevrili, karanlık bir göl gibi güneşin altına uzansam, altın rengine boyansam. 

Dünyalar dönüp dururken, çiçeklerden bir toz bulutu gibi olsam, bilinmedik bir rüzgarın gün biterken havalandırdığı, alacakaranlığın uyuşukluğunun rastgele yere bıraktığı, daha geniş şekillerin içinde seçilmez olan bir bulut. Ve bunu sevinmeden ve üzülmeden, ama güneşin parlaklığından, yıldızların uzaklığından çıkardığım, kesin bir bilgiyle yapsam.

Bunların dışında hiçbir şey olmasam, hiçbir şey istemesem... Karnı aç dilencinin ezgisi, kör insanın şarkısı, bilinmeyen bir gezginin bıraktığı bir nesne, çölde yüksüz ve amaçsız yürüyen bir kaç devenin bıraktığı izler..."



(Fernando Pessoa- Huzursuzluğun Kitabı, syf. 54)

Gibran Alcocer- İdea 10

                     


30 Aralık 2024 Pazartesi

Yeni Yılda 'Aşk' Bizimle Olsun

     

          Havalar iyice soğudu, yılın bu zamanında evde olmak daha da güzel geliyor. Sabahları sevdiklerinle güzel bir kahvaltı, lahana gibi giyinip dışarıda bir süre yürüyüş yapmak, eve gelirken alışveriş yapıp  kek hazırlığına girişmek... Kek fırında pişerken evi tarçınlı  sıcak bir kokunun sarması. Ruhuma iyi geliyor. Bak şimdi bunları yazarken bile geldi bana o koku:)

       Ve böyle zamanların en mükemmel eşlikçisi nedir diye sorarsan elbette romantik filmler derim.  Hele de bir filmde güzel diyaloglar ya da güzel şarkılar varsa; görsel manzaralar sunuyorsa, kendini arayışa dair de dokunuşları varsa....Benim için mutluluğun tarifi kıvamında oluyor. Şimdi size en sevdiklerim listesini paylaşacağım:) 

1) Bridget Jones's Diary

     




        Üç filmini de izledim ve bayılıyorum. Renee Zellweger'in tatlılığı filme damga vurmuş adeta ve Bridget olmuş tam anlamıyla. Bridget'i seviyorum, hayatımda hep olmasını istediğim bir arkadaş gibi seviyorum. Kimi zaman kendine güvensiz halleriyle, kilosunu dert edinip yeni yıl için defterine yazdığı hedeflerle ve çılgın düşünceleriyle, hayatı hafife alan bakış açısıyla ona bayılıyorum. Hugh Grant ile Colin Firth arasında yaşadığı kafa karışıklıkları bence çok gerçek! Rabbim herkese böyle ikilemler yaşatsın inşallah, amin :))


2. Leap Year 






          Diyelim ki uzun süreli bir ilişkin var. Artık ilişkinde bazı şeyler rayına oturmuş, standart bir mutluluk halini yakalamışsınız çift olarak ve bu ilişkinin artık evliliğe evrilmesini istiyorsun. Ama sevgilin bu beklentinin farkında değil. Ve sevgilinin İrlanda'ya iş için gittiği akşamda sen internette can sıkıntısıyla bakınırken "Artık yıl" diye bir İrlanda geleneğini keşfediyorsun. Artık yıl'da kadınlar erkeklere evlilik teklifi ediyorlar ve tabiiki içinde olduğun sene Artık Yıl senesi! Şimdi hikayenin başını sana anlattım. Ama bu hikayenin devamında yaşanan olayları sana anlatmayacağım.  Açıkçası İrlanda'nın güzel doğasını kelimelerle ifade edebileceğimi de sanmıyorum. O yüzden bir şans vermeni kesinlikle öneririm :)


3. The Holiday 






    
                    Tabiiki listemde bu film olacaktı!! Tabiiki! Bu filme artık çoğu kişi hakimdir diye düşünüyorum. Bazen bana da oluyor, bir filme ya da kitaba dair çok fazla afiş ya da reklam tarzı içerikler gördüğümde istemeden o şeye karşı mesafeleniyorum. Senin için de durum buysa belki bu duyguyu aşmayı denemek istersin. Kendi hayatlarından uzaklaşmak isteyen iki kadının evlerini bir süreliğine değiştirdikleri bir film bu ve dolayısıyla film Londra ve Los Angeles'ta geçiyor. Sıcak ve soğuk bölgeler arasındaki geçişte asla üşüme hissi gelmiyor, çünkü film sıcacık!


4. About Time

            





                 Diyelim ki 21 yaşına girdin! ( Mutlu yaşlar!) Ve ailendeki tüm erkeklerin sahip olduğu gizli bir yeteneğin olduğunu öğrendin: Zamanda yolculuk yapabiliyorsun! Bunu ne için kullanırdın? Tim'in böyle bir yeteneği  var ve kendisi çok tatlı bir adam:) Geçmişteki utanç verici anlarına gidip bu anları değiştirmeye çalışıyor. Filmin vermek istediği mesajları çok sevdim. Klişeden uzak, çok tatlı bir film bu :) 


5. The Ugly Truth








                  Hahahah tamam bu film biraz 'Naughty' tarafları olan , ama her izlediğimde beni güldürmeyi başaran filmlerden. Katherine Heigl'in tatlılığı Gerard Butler'ın karizmasıyla birleşince birlikte çok uyumlu bir çift olmuşlar. Ve bazı diyaloglar çok gerçekçi bir bakış açısıyla yazılmış :) ( Gizli Bilgi: Lisedeyken gelecekteki aşkımı düşündüğümde Gerard Butler'ın yüzü gelirdi aklıma. Gizli Bilgi 2:
 Pişman değilim.)


6. 303







        Sen de yol filmlerini sever misin? :) Ben yolculuğun terapötik bir yönü olduğunu düşünürüm.  Yolculuk sırasında kişinin kendine dair keşfettiği şeyler , yaşadığı değişim ve kabul duygusu beni her zaman etkilemiştir.  Bu Alman yapımı filmde, Jule ve Jan'ın yolları bir yolculuk esnasında kesişiyor. Bu filme dair en sevdiğim şeyler; diyalogların güzelliği,  iki insanın birbirini derin bir şekilde anlamasının verdiği sıcaklık ve yolculuklarının güzelliği oldu. Bu yolculukta konuştukları ve sorguladıkları şeyler ne kadar gerçekti!


Bonus 1: The Secret Life Of Walter Mitty




           Yol filmleri demişken bu filme yer vermezsem eksik olacak! Oldukça monoton bir hayatı olan Walter Mitty, çalıştığı derginin kapak sayfasında yer alacak olan fotoğrafın kaybolmasıyla bir anda kendisini ekşınlı durumların ortasında bulur! Hayatında bir şeylerden sıkıldıysan ve bu duyguyla ne yapacağını da bilemiyorsan bu film sana iyi gelebilir :)) Romantizmi baskın değilse de verdiği mesajlarla ve görsel şahaneliğiyle bu film içini açacak :)

Bonus 2: As Good As It Gets



         Melvin takıntıları olan ve hayatını bu takıntıları çerçevesinde yaşayan zor bir karakter. Biraz yalnız. Ve sonra film süresince yaşanan olaylarla, Melvin'in bu takıntılarıyla birlikte bağ kurma çabasını izliyoruz. Jack Nicholson o kadar güzel oynuyor ki bu tür karakterleri! Ve insana dair bu türden zor özelliklerin çok kötü gibi gösterilmeden ya da bir anda iyileştiği gibi bir yerden ele alınmadan gerçekçi bir şekilde bize gösterildiği filmleri seviyorum. Eski filmlerde bunu çok daha fazla görüyorum. 



 Eveet, benim gözümün nuru bebeklerim bunlar! Senin de varsa önerilerin lütfen bizimle paylaş! ( Kızım 3 yaşında ve yaklaşık 3 yıldır doğru düzgün bir şey izleyemedim, yeni önerilere açım! 
Tekrardan hepimize musmutlu; aşk ve huzur dolu bir yıl diliyorum! 

16 Aralık 2024 Pazartesi

Yeni Yıl MİM'i

      Bu etkinliği dün gördüm ve ben de eksik kalmayayım dedim. Ancak bu sorular üzerinde düşünmek ilk defa zor geldi .Yine de düşündüklerimi şuraya bırakayım istiyorum :)



2025 Yılından Beklentilerim Neler?

    Yaşamak :) Hayatta kalmak:) Çünkü bu ülkede yaşayan bir kadınım ve tamam kimsenin moralini bozmak istemem ama bu da işin gerçekçi yanı sevgili dostlar. Ünlü düşünür Fatih TERİM'in de dediği gibi "What can I do sometimes? "

     Hayatta kalmayı başarabilirsem hep birlikte mutlu olmayı da isterim. Ay vallahi Türk insanının neşesine, çılgın ama şefkatli yanlarını görmeye hasret kaldım. Ne yapmalı bu neşeyi yeniden canlandırmak için? Gerçekten bilmiyorum. Beyaz SHOW'un yeniden yayınlanmasını düşündüğümde konukların bezgin rapçiler olması ihtimali şimdiden neşemi çekiyor. (Önyargılı olmak deyince de ben?) Ne bileyim Ajdar'ın bile kendine has bir canlılığı enerjisi vardı. Kalmadı öylesi. Ülkenin çılgın insanlarında, sanatçılarında da neşe kalmadı. 

    Yiyip kilo almamak, içtiğim suyun bile yaramamasını dileyebilirim. Ama 31 yaşındayım şimdiden metabolizmam 20'lerden farklı. Neyi fazla kaçırsam malum yerlerimde hissediyorum sonucunu. Eh o zaman şöyle diyeyim: " Yediğim oranda hareket etme alanımın olmasını diliyorum." Vay, işte bu güzel oldu. Evet evet, sonuçta hayatta her şey denge işi dostlar!

    Dostlarımla sofralar kurmak istiyorum. Böyle  hem leziz yemekleri hem de sevmediğimiz insanları gömmeli sohbetlerde buluşmak, onlarla birlikte fala inanmayıp falsız kalmamak istiyorum :))

    Doğru kuaförle tanışmak istiyorum. Biliyorum oradasın, elindeki makasınla beni bekliyorsun. Kim bilir belki beni birtakım kampanyalardan haberdar edip maaşımın önemli bir kısmını alacaksın benden. Olsun be, sen inandır ! Yeter ki bul beni artık yiğidom. ( Neden erkek olacağını düşündüm inan ben de bilmiyorum :))

    2024 Yılı Nasıl Geçti?

    Her gün aynı güne uyanıp tekrar tekrar o günü yaşama temalı filmler olur ya, heh benimkisi de öyleydi. Ancak kızım bu rutini bozmayı bildi. Sevimliliği ve krizleri başta olmak üzere, kolunu kırması, dişini kırıp operasyonla çektirmek zorunda kalışımız, rota virüsüne ailecek yakalanmayı başarmamız gibi ekşınlı durumlarla bu senenin ikinci yarısını da renklendirmeyi bildik. Sağlıklı olmak ne demek? Çocuğunun normal bir şekilde uyuyup ateşi olmadan güne başlaması ne kadar önemli bir olaydır, bunların değerini anladım dostlar. 

   Zorlu şeyler yaşarken, o güne dair bir hedefinin olması ne kadar önemlidir, bunu bizzat deneyimledim. Sonuçta bazen olacak olan oluyor, en azından o gün evi temizlediğinde ya da sevdiğin bir yemeği yapmayı seçtiğinde zorlukları göğüslerken temizlik kokuları ya da nefis yemek kokuları eşlik ediyor sana:) Çok sevdiğim bir arkadaşımın dediği gibi "Sabah huysuz olduğunda ve duş aldığında yine huysuz oluyorsun ama vanilya gibi kokuyorsun.:))

     Güzel insanlarla tanıştım ve tanışıyorum. Bu beni çok zengin hissettiriyor. Gerçekten şu hayatı anlamlı kılacak en önemli şeylerden bir tanesi de bu ve hayatıma giren herkese müteşekkirim, size de en kalbi duygular besliyorum sevgili dostlar :))

        Bu sene güzel yürüdüm, ağırlık antrenmanından keyif aldığımı fark ettim. Eskiden sevmeyeceğimi düşündüğüm şeylere ilişkin bakış açım değişti ve bazı konularda sabit fikirli olabildiğimi gördüm. Yeni deneyimlere kendimi açmaya başladım ve bundan çok keyif aldım :) Sırada dilber dansı var.... hahahahahaha şaka şaka , bazı konularda çizgim hala net ve çok şükür buna :)

       İyisiyle kötüsüyle, getirdiklerin ve götürdüklerinle, öğrettiklerinle seni sevmeyi bildim 2024! Daha iyisi olabilir miydi? Hep beraber daha neşeli ve umutlu günlerimiz olsa daha iyi olmaz mıydı? Ekonomik olarak hep birlikte refaha kavuşup düşünsel, sanatsal ve sportif alanlarda arayışlara girmenin zamanı gelmedi mi? Bunların hepsine evet! Ama sonuçta bütün değişimleri senden bekleyerek de sana haksızlık ediyoruz sanki ne dersin? O yüzden bu dileklerin bir kısmını 2025'e bırakıyorum. Seni seviyorum 2024!

    

I Want To Break Free

 

12 Aralık 2024 Perşembe

Kaçış Noktası

 

           İşime dair en sevdiğim şeylerden bir tanesi de aldığımız eğitimler... Yeni şeyler öğrenmeye hevesli ve de meraklı bir öğrenci  var içimde  ve bu eğitimler bazen çöldeki vaha gibi bir hissiyat veriyor bana. Elbette aldığım her seminer ya da kursun içeriği her zaman dolu olmuyor ya da bildiğim şeylerin tekrarı gibi hissettiriyor. Yine de bir süreliğine başka bir kuruma ya da okula gitmek, orada kimi zaman bir biyoloji  laboratuvarında oturup bir şeyler dinlemek benim için her zaman tazeleyici oluyor...


       Bu hafta yine bir seminer için başka bir okulda 3 günlüğüne görevliyim ve erkenden gidip okulun yanı başındaki parkta sabah yürüyüşümü yapıyorum. 

 


 
         Burada yürürken müzik dinleme ihtiyacı bile duymuyorum, çünkü kuş sesleri harika. Mutlu olmak için tek bir şeye daha ihtiyacım yok... Eksiğiyle, artısıyla, olanı ve olmayanıyla tammış gibi hissediyorum.