persona etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
persona etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Aralık 2022 Salı

Bir Tanışma Hikayesi: Gölgem, Benim Güzel Karanlık Yanım


        Sizin de okulunuzda ya da çalıştığınız ortamda pireyi deve yapan, sorunu çözmekten ziyade sorunun kendisini konuşmayı seven, abarttıkça abartan öfkesi kabardıkça kabaran en sonunda birilerine çatmayı başaran zor karakterde insanlar olmuştur. Benim şansıma iki farklı iş ortamımda da oldu. Hatta bir tanesi, ilk işe başladığımda bana danışmanlık yapan bir kadındı. Aman Allahım! Danışmanlık süresi bittiği gün (6 aylık bir süreçten bahsediyorum) "We are the Champions" şarkısıyla havaya yumruklar sallamıştım. Öyle güzel bir hissiyattı. (O 6 aylık sürecin detaylarına girmeyi hiç mi hiç istemem. ) 

      Demem o ki, zor kişiliklerle bir ilişki içerisinde olmak, ki bu iş ilişkisi olabilir; romantik ilişki olabilir; insanı hem zorlayan hem de bi açıdan geliştiren bir süreç olabiliyor. Politik davranma becerisi ve pokerface yüzü kazandırıyor insana. İçten içe karşındakine bağırıp çağırırken, taptaze bir gülümseme yerleştiriveriyor insanın yüzüne. Bu becerilerin bütününe "profesyonel olmak" deniyor. Zor kişilikleri çekme konusunda mıknatıs olma gibi bir özelliğim olduğundan oldukça erken bir yaşta profesyonel oldum galiba; bunu ben değil iş arkadaşlarım söylüyor. ( Kendimi dolaylı bir şekilde övdüm mü ben şimdi ? :)) 

       Geçenlerde "Popüler Olmayan Psikoloji" podcast serisinde "Gölgelerin Gücü Adına" yayınını dinledim. Sonrasında da kimi zaman konuyla alakalı düşünürken buldum kendimi. 
Psikanalitik yaklaşımda sıkça geçen bir terim olan "Gölge" ; bizim bilindışımızın büyük bir kısmında yer alan, bastırdığımız, bilmediğimiz karanlık yönümüz. Doğduğumuzda elbette belli bir mizaç ile, pozitiflik ya da karamsarlığa yatkınlıkla dünyaya geliyoruz. Sonrasında ise içinde büyüdüğümüz aile ve sosyal çevre bazı davranışları ya da kişilik özelliklerini daha "kabul edilebilir" olarak bizlere aşılıyor ve biz de psikolojik olarak var oluşumuzu sürdürme adına kişiliğimizin o yanını daha ön plana çıkarabiliyoruz. Ailede dürüstlük çok önem verilen bir özellikse, bizim de o yönümüz daha baskın hale gelebiliyor mesela. Kısacası, hepimiz insana ait tüm özelliklerle birlikte dünyaya gelirken, ki buna mizacımızın daha baskın olduğu yönler de dahil; içinde yaşadığımız aile ve sosyal çevreyle birlikte zaman içerisinde bazı özellikler kişilik yapımızda daha baskın hale gelebiliyor. Ve bizim için önemli olan özelliklerle bağdaşmayan diğer isteklerimizi, düşüncelerimizi bilinçaltımıza iteleyerek ya da bastırarak "gölge"mizin bir parçası haline getirebiliyoruz. 


        Kendimden örnek verecek olursam, bizim ailede bencillik istenmeyen bir özellikti. Eli açıklık, cömertlik, her daim karşı tarafı düşünme ve fedakarlık ise öne çıkan, istenen özelliklerdendi. Mesela ben çocukken, misafirliğe gelen bir çocuk en sevdiğim oyuncağı istemişse o oyuncağı artık ona vermeliydim. Tersi, bencillik olurdu. Şimdi baktığımda annem ve babamın bize öğrettiği şeyin ne kadar yanlış olduğunu görebiliyorum. Bazı terimler arasında o kadar hassas dengeler ve çizgiler var ki oysa! Kişisel ihtiyaçları fark etme ve dile getirme ile bencillik arasındaki çizgi gibi mesela! 


        Böyle bir ailede büyüyüp yetişkin dünyasına adım attığınızda bir çok sorunu çözümlemeniz gerekebiliyor: "Hayır diyebilme", " kendi ihtiyaçlarını fark etme ve ihtiyacını karşı tarafa iletebilme", "Kişisel olarak haklarını savunabilme", vs. gibi. Haliyle bir süre, en uzak kaldığım insan tiplerinden biri de "bencil" yönü ön plana çıkan insanlar oldu. ( Bu arada her daim bencil davranan, empati kuramayan, daima kendi istek ve ihtiyaçları ön planda olan narsist yapıda insanları kastetmiyorum. ) Kızıyordum onlara. Herhangi bir yere gidilecekse ya da bir şey yapılacaksa gruptan farklı düşünen, kendi isteğiyle bağdaşmayan durumlar olduğunda açıkça " Ben bunu tercih etmiyorum." diyen kişilere kızıyordum. Nasıl oluyordu da kendi ihtiyaçları grubun isteklerinden daha önemli olabiliyordu? Arada bir fedakarlık yapılamaz mıydı canım? 


        Tabi bu fedakar ve cömert, sürekli karşı tarafı düşünen hatta çoğu zaman önceleyen yapım benim elime ayağıma dolandı. Kendime ihanet ediyormuşum gibi hissediyordum bazen. Ya da ilişkilerimde narsist insanları çekebiliyordum etrafıma. Ne de olsa ben, onlar için mükemmel bir partnerdim. Benim gibi biriyle hayat çok kolaydı nasılsa! 


         Yukarıda bahsettiğim ilk iş yerimdeki danışman hanımın hayatıma girişi de bu yapım sebebiyle artık duygusal anlamda da tükendiğim bir evreye denk geldi. Her şey üst üste denk geldi senin anlayacağın. "Ehh yeter be! " dedim en son. Önce bu tarz ilişkilerimde mesafelendim, kimi ilişkilerime nokta koydum; sonra bu yapım üzerinde çalışmaya başladım. 


          İhtiyaçlarını fark edip sahiplenmek o kadar değerli bir şey ki, ilişkilerdeki alma verme dengesi üzerinde de inanılmaz bi etkisi var. Ve kesinlikle bencillik değil. "Hayır diyebilme" en kıymetli becerilerden, valla bak. Dene bi, çok seveceksin. Yani benim ailemde bencillik olarak görülen çoğu normal ve sağlıklı davranış becerilerini kendimde geliştirmek hayatımda bir dönüm noktası yaşattı bana. Eşimle tanıştım ve kıymetini anladım. Eşim, ki o zamanlar sevgilimdi, herhangi bir şey yapılacağı zaman bana diyordu ki: "Biliyorum sen de yapabilirsin ama bunu senin için ben yapmak istiyorum. Bana izin verirsen çok mutlu olacağım. " Birinden bir şey istemeyi pek beceremeyen, yapabiliyorsa kendi yapan yapamıyorsa oluruna bırakan ben gibi bir insan için ne kadar farklı geliyordu, anlatamam. Hep güçlü olmak zorunda hissetmeden, çevreden destek isteyebilmek ne kadar da yeni deneyimlerdi! Başlangıçta garip ve zor da gelse zamanla bu becerimi geliştirdim. ( Eşim şimdi isyanlarda :))) 


        Şaka bir yana, gölge yanlarımızı fark etmek zor bir iş. Kişiliğimizin farkında olmadığımız, baskıladığımız yanının bir şekilde hayatımızdakisi etkisi çok büyük. Keşfetmeye niyet edip yola çıkmak bile kendi adımıza ne büyük bir adım. O halde kendimize soralım? Hangi özellikte insanlar bizi irrite ediyor? Ne tür davranışları hiç sevmiyoruz? Peki biz bunu nerden, nasıl öğrendik? İçinde büyüdüğümüz çevre, aile yapımız nasıldı? Sevmediğimizi ifade ettiğimiz davranışlara ya da özelliklere yer verseydik yaşamımızda bir işlevselliği olur muydu? Bu soruları sormak belki bizi az da olsa karanlık yanlarımızla tanıştırır, en azından diğer insanlara karşı bir anlayış sağlar, kendini tanıma yolculuğunda bi mum yakar diye düşünüyorum. Jung'un dediği gibi :" Bir insan kendi gölgesini değiştiremez fakat onu ayıplayan, eleştiren bilincini değiştirebilir. İnsan zayıf yönlerini ifade etmenin yollarını buldukça, gölgesi de daha dengeli olmaya başlar. Kişi bu konularda ne kadar katı olursa, gölge o kadar yıkıcı olur." Hepinize aydınlık günler dilerim :))