20 Ağustos 2024 Salı

Dipteyim, Sondayım, Depresyondayım


     Bu akşam bu resme bakınca aynada kendime bakıyor gibi hissettim. Halet-i ruhiyemi bir resim anlatıyor olsaydı bundan başkası olamazdı çünkü. Böyle bir giriş yaptım ve bundan sonrası talihsiz serüvenler dizisi tadında olacak. O yüzden kemerlerinizi bağlayın, bu sefer sizi dibe götüreceğim: Olduğum yere. 

    Efendim bildiğiniz üzere bu sene kızıma kendim bakma kararı aldım  ve ücretsiz izne ayrıldım. Ustalıkla da bu işin hakkından gelemedim. 
     
     Ücretsiz izne ayrıldığım zamanların başıydı. Mutfakta kahvaltı hazırlıyordum ve birden o malum sessizliklerden bir tanesinin yaşandığını fark ettim. Hemen salona gittim ve bana gülümseyen kızımın suluğunun baş kısmını dişiyle koparttığını ve bununla da kalmayıp ortalığı suladığını gördüm. "Ayy aman bu suları sileyim. Şimdi kayar düşer" Diye işe girişmişken kızım yere yüz üstü kapaklandı. Meğer arkada bir yere daha su dökmüş ve ben onu görmedim. Ve yere kapaklanınca dudağını kanattı diye düşünerek sarıldım, öptüm. " Özür dilerim oradaki suyu önceden fark edemedim. " Dedim. Sonra kızım bir sakinleşti, oyuncağını gördü ve birden gülümsedi. O da ne? Ön dişinin yarısı yok. Kırılmış. Önce bildiğiniz oturdum ağladım. Üzüldüm. Kötü hissettim. Sonra yakınlardaki bir diş kliniğini aradım, durumu anlattım. :" Süt dişi zaten sorun olmaz. Dişini fırçalamaya devam edin. " Dediler. Küçük yaş grubu genelde dişçi koltuğunda oturmazmış zaten ve bu dedikleri kızıma çok uyduğundan dolayı "Tamam o zaman. " Diye düşündüm. 

   8 ay sonra o diş apse yaptı ve üç gün ateşten sonra üç farklı pedodontist görüşü alarak öğrendik ki, bu dişin çekilmesi lazımmış. Dişçi koltuğunda bu işi yapmak çocuğu travmatize edermiş o sebeple anesteziyle uyutarak, ki bunu donanımlı  bir özel hastanenin ameliyathanesinde yaparak dişi çekiyorlarmış. Ve tabiki biz anesteziden deli gibi korksak da bu işlemi yaptırdık. Haziran ayımız bunun kaygısıyla geçti. Oldu bitti şükür. 

    Temmuz ayında ben tercih danışmanlığını yaparken eşim izin kullandı ve kızıma o baktı. Çok güzel günlerdi gerçekten. Ben işe dans ede ede gidiyorum, kızımla eşim gayet keyifli vakitler geçiriyorlar, arada bana fotoğraf videolar da atıyorlar, ohh diyorum... Müthiş bir çalışma süreci. Tercih danışmanlığımın son günü eşim aradı. Daha beş dakika evvel oyun alanında Miray'ın videosunu atmıştı. Keyifle açtım. Eşim:" Sana bir şey söyleyeceğim ama korkma. Miray top havuzuna atlamak isterken dengesini sağlayamadı kolunun üzerine düştü. Kırılmış olabilir. Arabayı sakin sürmeye çalış, bizi al, hastaneye gidelim. " Dedi. Oradan nasıl çıktım, nasıl araba kullandım bilmiyorum. Hastaneye gittiğimizde korktuğumuz başımıza geldi, kızımın kolu kırılmıştı. Hem de dirsek kısmından ama Allah'tan kırılma şekli kötü değildi ve alçıyla kaynar dedi doktor. En az üç hafta alçıda kalacağını söyledi. 

     Ah şu sıcaklarda bu üç haftanın sonuna zor bela gelebildik. Cumartesi benim doğum günümdü ve gerçekten çok mutluydum. Kızımın alçısı önümüzdeki hafta perşembe günü çıkacak diye seviniyordum. 31 yaşla ilgili esprilere çoktan başlamıştım. Ailecek güzel bir doğum günü yemeği sonrası kızımın o gece ateşi çıktı. Yarını, yani pazar günü ishal ve kusma da tabloya eklenince acile gittik. Test yaptılar, serum taktılar çocuğuma. Bu sabah sonuçlara baktık. Bebekliğinden  beri en çok korktuğum olay başıma geldi: rotavirüs pozitif. 
Kızım bağırsak tepkili süt alerjisi olan  bir bebekti ve alerji uzmanının önerisiyle tek yaptırmadığımız aşı rotavirüs aşısıydı. Bu konuda araştırmamı yapmıştım ve bu hastalık lanet bir hastalıktı ve beni inanılmaz korkutmuştu anlatılanlar. Test sonucunu görünce elim ayağım titredi. Doktorumuzu aradım hemen ve bir nebze de olsa rahatladım. Ne yapacağımı biliyordum en azından ve evet bu gerçekten lanet bir hastalıktı. Çok şükür kızım  düne göre daha iyi diyebilirim. Yine de çok halsiz kaldı ve şimdi uyuyor. Ben  uyuyamıyorum tabiiki. Yaşadığımız şeyleri idrak etmeye çalışıyorum. 

    Buraya kadar okuduysan sevgili okur, bu hikayeden çıkarılacak ders ne olurdu dersin ? (Toto şemsiye ilişkisini düşünmemeliyim, düşünmemeliyim) 

 Ne kadar çabalarsan çabala bazen en korktuğun şey başına gelir ve sen şöyle dersin :" Hey bu gerçekten zor ama hayal ettiğim kadar da korkutucu değilmiş. " Olacaklar olur. Bu kadar. Korkmanın, söylenmenin bir yararı yok. Evet bazen geldi mi üst üste gelir. Neyseki sen bu işte ustasın :)) Mörfi, kanunlarını yazadursun; bir şekilde her şey olacağına varıyor. İnsanız ve bunlar sadece senin başına gelmiyor. İnsan olmanın basitliğine sarıl. Acizliğine sarıl, kendini daha fazla örseleme gözünü seveyim! 

    Evet yukarıdaki resimde kendi yansımamı gördüm ve ona bu konuşmayı yaptım. Umarım etkisi olur :)


15 Ağustos 2024 Perşembe

Nerede Kalmıştık?

     Kendine ait bir zaman dilimi... Belki de hayatın en önemli saatleri. Gençken bol bulduğumuz ama kıymetini bilemediğimiz, yaş aldıkça değerini anlayıp nadiren bulabildiğimiz zamanlar... Evet sonunda buldum! Suyun kaldırma kuvvetini bulan Arşimet gibi "Buldum, buldum! " 
    
     Ne zamandır içimde yazmaya dair bir dürtü duymuyordum. Durup incelikli şeyler üzerinde kafa yoracak vakti bulamazken yazmaya da uzak hissettim kendimi. Rutinin içinde kalmam gerektiği kadar kaldım, şimdi uzun zamandır hasta yatağında bilinçsiz yatan hastanın uyanışı gibi hissediyorum. Dışarıda güneşli bir gün var ve ben bugün dışarı çıkmak istiyorum. 

      Buradaki sevgili dostların bir araya gelip buluşmaları, güzel bir sofrayı ve neşeli gülüşleri paylaşmaları beni çok etkiledi. Orada olmak istemenin yanı sıra, insanlar arasındaki bağ beni yine kendisine hayran bıraktı. 
   
      Öyle değil mi ama? Bazen yakınındaki insanlara derdini anlatamazken, izlediğin bir filmden ya da okuduğun bir kitaptan keyifle paylaşımlar yapamazken; daha önce görmediğin sesini duymadığın insanlarla bu bağı kelimeler yoluyla kuruyorsun. Ve yüz yüze geldiğinde hissiyatın seni yanıltmıyor. İçinde bir yer güvende olduğunu, senin duygularının karşındaki kişide de bir yansıması olduğunu biliyor. Bir şekilde biliyor işte! Kimbilir belki de bu bağlar sayesinde yaşam amacı ve gücü buluyoruz. Evet bazen seni anladığını hissettiğin bir kişi bile yetiyor nefes almana. 

    Buluşmaya katılamayan, ( içten içe kıskanan) biri olarak bunları düşündüm. Ve kimbilir belki de bunları düşünmek beni buraya getirdi. Bazen güzel bir olaya şahitlik etmek bile yetiyor mutlu olmak için. 🤗 Güneşli günlerde, belki bir günbatımında sevdiklerimizle bir araya gelip uzun saatler konuşup güldüğümüz nice sofralarımız olsun hayatımızda.