"Her yere yetişilir
Hiçbir şeye geç kalınmaz ama
Çocuğum beni bağışla
Ahmet Abi sen de bağışla
Boynu bükük duruyorsam eğer
İçimden öyle geldiği için değil
Ama hiç değil
Ah güzel Ahmet abim benim
İnsan yaşadığı yere benzer
O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer
Suyunda yüzen balığa
Toprağını iten çiçeğe
Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine
Konyanın beyaz
Antebin kırmızı düzlüğüne benzer
Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir
Denize benzer ki dalgalıdır bakışları
Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına
Öylesine benzer ki
Ve avlularına
(Bir kuyu halkasıyla sıkıştırılmıştır kalbi)
Ve sözlerine
(Yani bir cep aynası alım-satımına belki)
Ve bir gün birinin adres sormasına benzer
Sorarken sorarken üzünçlü bir görüntüsüne
Camcının cam kesmesine, dülgerin rende tutmasına
Öyle bir cıgara yakımına, birinin gazoz açmasına
Minibüslerine, gecekondularına
Hasretine, yalanına benzer
Anısı işsizliktir
Acısı bilincidir
Bıçağı gözyaşlarıdır kurumakta olan
Gülemiyorsun ya, gülmek
Bir halk gülüyorsa gülmektir
Ne kadar benziyoruz Türkiye'ye Ahmet Abi. "
12 Temmuz 2023 Çarşamba
Nostaljik Hisler
9 Temmuz 2023 Pazar
"Olduramadım"
Bazı insanlar vardır. Gerçek hayatta hiç tanışmamışsınızdır , oturup konuşmuşluğunuz filan yoktur. Belki siz onu tanıdığınızda çoktan bu dünyadan göçüp gitmiştir; başka zamanların insanısınızdır. Ama bilirsiniz, ruhunuz bilir; onun bu dünyada bulunmuş olması, bir ses, bir yazı ya da herhangi bir şey bırakması dahi bir fark yaratmıştır; hissedersiniz. Bu dünyada iyi şeylerin olduğuna, güzel kalplerin bulunduğuna, hatta kötülükle iyiliğin yarıştığı bu geçici yerde iyilerin kötülerden fazla olduğuna dair inancınıza can suyu gibidirler. Sadece tanımış olmak bile umut duygunuzu korumanız için çok önemli bir sebeptir. Yaşarken nasıl birleştirici bir etkileri varsa, yaşama veda ederken de aynı birleştirici etkiyi yaratırlar. Her kesimden insan, kötü tek bir cümle ya da söz bulamaz arkasından.
Ben şu an 30 yaşındayım. Hiç hazır değilken çocukluktan çıktığım, yetişkin olmak istemediğim ve korktuğum ergenlik yıllarımda edebiyata, müziğe, sinemaya tutundum. İçimde duygularımın her birinin bangır bangır bağırdığı düzensiz bir orkestra vardı. Sanata dair şeylerle ilgilenmek bir nebze olsun dinginlik veriyordu iç dünyama. Quenn'le tanıştım o yıllarda. Freddie Mercury'i ayrı bir yere koydum kalbimde. Ben doğmadan önce vefat ettiğini öğrenince yas tuttum. Sonra sınıf arkadaşım Bekir, hani hep kulaklığıyla gezen çocuklardandı o da, bana MFÖ Ali Desidero dinletti. O vakte dek bildiğim şarkıları vardı ancak bu çok farklı geldi. Diğer şarkılarını da bulup dinledim sonra. Özellikle Özkan Uğur'un "Olduramadım" Şarkısını odamda bağıra bağıra söylerken , benim hislerimi bundan daha iyi anlatan başka bir şarkı olduğuna inanmadım. Farklı hissettiğim, bir kaba sığamadığım ve sığmak istemediğim, kalıplardan nefret ettiğim o dönemde bu şarkı beni anlıyordu sanki. Omzumu sıvazlıyordu.
Ne diyeyim, hayran kaldım ben ona. Hem gitar çalacak, hem söyleyecek, aynı anda o müthiş enerjisiyle dans edip bir de tiyatral yönünü konuşturacak... Röportajlarına denk geldiğimde öyle çok sevdim ki ruhunu, insancıl yönünü...
Vefat haberini öğrenince çok üzüldüm, çok üzgünüm. Sonra bunlar geldi aklıma. İlk gençlik çağlarım... Tüm o hissiyatlar... Yazmak istedim. Öylece geçmek istemedim. Eminim birçok insana çok farklı şekilde dokundu Özkan Uğur, bendeki etkisini paylaşmak istedim.
Ölüm yaşamın bir parçası ama ben ölümü sana yakıştıramadım Özkan abi, "olduramadım"... İyi ki vardın bu dünyada. Yattığın yer incitmesin, ışıklar içinde uyu inşallah🙏
5 Temmuz 2023 Çarşamba
"Seni sevdiğim için söylüyorum"
İlk bakışta ne kadar masum ve düşünceli gelen bir söz değil mi? " Seni sevdiğim için söylüyorum..... Bak seni düşündüğüm için söylüyorum.... " Peki içeriği gerçekten öyle midir bu sözün?
Neden böyle bir giriş yaptım, anlatayım. İş yerinde sosyal olarak kendimi daha yakın hissettiğim bir grup var. Bebekten önce buluşmalarına beni de çağırırlardı, giderdim. Mutlu da olurdum yaptığımız sohbetten, geçirdiğimiz vakitten. Ama bebekten sonra, ki benim bebeğimin ilk bir yılı aşırı zordu maâlesef, pek görüşme imkanımız olmadı. Bebeğim alerjik bir bebek olduğundan ben de emzirdiğim için diyet yapıyordum. Süt ya da süt ürünü içeren hiçbir şeyi yememem gerekiyordu ve üstüne bir de kolik bir bebek olunca o ağlıyordu ben ağlıyordum yani. Anne babalarımız da uzakta olunca destek alabileceğimiz kimse de yoktu haliyle. Eşim sağ olsun, birlikte atlattık tüm zorlukları. Tabi zaman zaman birbirimiz üzerinden attık gerginliğimizi ama o da artık o sürecin doğal bir getirisiydi. Olağanüstü zamanlardan geçerken olağan şeyler beklememeyi öğrendik diyeyim. Bu süreçte bana en iyi gelen şey bulabildiğim fırsatta yürüyüp bebeğimi uyuturken telefondan kitap okumak oldu. Çok güzel kitaplar bitirdim ve o şekilde güç buldum. Tabi tüm bu anlattığım şeyleri düşünürseniz, neden sosyalleşemediğimizi de tahmin edebilirsiniz. Sürekli ağlayan bir bebek, dışarda süt ürünü içermeyen yiyecek bulmanın zorluğu, emziriyor olmak vs. Derken ortamlardan uzak kaldık.
Bir yılın sonunda bebeğim artık daha iyiydi ve alerjisi de büyük oranda geçmişti. Ben işe başladım. İş ortamında tekrardan sosyalleşiyor olmak bana o kadar iyi geldi ki anlatamam. Ama dedim ya, anne ve babalar uzakta olup hastalık vs gibi sebeplerden gelemeyince önce küçük bir bakıcı maceramız oldu. Sonra kız kardeşim sağ olsun o geldi bize destek oldu. Tüm bu süreçleri oturtmak, sorumlulukların dengesi yine eşimle benim birçok konuda fedakârlık yapmamızı gerekli kılıyordu. Arkadaşlarla dışarıda buluşmayı ben de özlüyordum ama cidden buna imkânım yoktu. İş yerindeki arkadaşlarım buluşmaya devam ettiler. Beni de çağırıyorlardı, bir iki kez şartları zorlayıp gittim ancak diğer buluşmalarda nazikçe gelemeyeceğimi söyledim. Büyükşehirde trafiği çekip bir yere gitmek orada da çok uzun kalamadan aynı trafiği çekerek eve gelmek, evdeki sorumluluklar.... "Trafikte geçireceğim vakitte evde uyurum belki. " Diye düşünüyordum. Açıkçası kendime vakit ayırmaya öyle çok ihtiyacım vardı ki zamanım olsa önceliği kendime verirdim herhalde. Ancak bana karşı tavır ve söylemleri değişmeye başladı. Bak şu şekil bir söylemi anlarım: " Seni aramızda görmeyi çok istiyoruz. Sen de yoğunsun ama nasıl yapsak da iş dışında da görüşsek? " Gibi bir yaklaşım beni ziyadesiyle mutlu edebilirdi. Ama bana yapılan söylemler şu şekilde oldu: " Bak çocuktan sonra çok eve kapandın. Oksijen maskesi önce anneye biliyorsun ki. " gibi söylemler yerini sanki ben sorunlu biriymişim gibi " Çok mu titizleniyorsun acaba her şeye? Bak böyle olmaz. Çocuk bir şekilde büyür nasılsa, sen böyle eve mi kapanacaksın o büyüyene kadar? " Gibi söylemlere vardı. Cümlelerin sonunda değişmeyen ifade hep şu oldu: " Bak seni sevdiğim için söylüyorum. Valla seni düşündüğümüz için.... " Gibi cümlelere...
Ben elbette cevaplarımı nezaket çerçevesinde verdim. Neye ihtiyaç duyduğumu, şu süreçte bana neyin iyi geleceğini, onlarla iş ortamında buluşmanın dahi bana iyi geldiğini ama fazlasını şu an için yapamayacağımı anlattım. Ama bir şekilde mesafelendim ve mesafelenmek istedim. Çünkü bu tür söylemler bana çok tehlikeli geliyor. Karşındaki insanı anlamaktan uzak, sadece kendi düşünce ve yaşayış standardını karşındakine dayatırcasına ve o kabul etmeyince de karşındaki insanı etiketlercesine söylemler gibi geliyor... Kim bunu ister ki?
Bu tarz örnekler yaşamımımda hep oldu ve olacak biliyorum. Ve ben karşımdaki kişi derdini anlatıp benim fikrimi sormadan asla bir yorum yapmamaya çalışıyorum. Çünkü ben karşımdaki kişiden daha mı akıllıyım? Ne haddime? Çok seviyorsam o kişiyi, onu anladığımı gösteren şeyler söyleyebilir ya da onun yanında olabilirim değil mi? Böylesi denk hissettiğim ilişkilerde kendimi daha iyi hissediyorum. Ve cidden istenmeden verilen aklın sonu gelsin istiyorum.
Öyle işte. Bu da böyle bir anımdı diye bağlayayım :) İçimi döktüm, rahatladım. Ohh.
:))4 Temmuz 2023 Salı
Mini Dizi Tavsiyesi: Fleishman is in Trouble
12 Haziran 2023 Pazartesi
Bir dizi en çok neyin olabilir?
Daha önce belki hiç bahsi geçmedi burada, ki şaşkınım bu duruma. Neden daha önce hiç bahsetmedim bilmiyorum, kendime mi saklamak istedim acep, belki :) Sana fan club üyesi olduğum bir diziden bahsetmek istiyorum bugün. Belki ismini çokça duyduğun, ucundan kıyısından izlediğin; belki sarmadı diye kapadığın ya da kim bilir benim gibi çok sevdiğin... Hazırsan ismini açıklıyorumm...ummmm...mmmm: How I Met Your Mother.
Bak daha ismini söyler söylemez içim yumuş yumuş oldu. Sıcacık bir duygu seli dolandı içimde. Cidden bak, abartmıyorum, inanılmaz seviyorum. Bu dizinin benim için anlamını sana şöyle açıklamaya çalışayım.
Üniversitedeyim. Toksik bir ilişkim var, daha önce hiç sevgilim olmadığından hislerime dair ne anlamam gerektiğinden, nasıl düşünmem gerektiğinden emin değilim. Ama boğuluyormuş gibi hissediyorum. İyi hissetmiyorum. Üniversiteden hocamın biri bahsettiği için bu diziye bir şans vereyim diye başlıyorum o can sıkıntısıyla... İlk bölüm, ehh işte. Ama samimi geliyor, izlerim ben bunu diyorum. Devam ediyorum. İki bölüm, üç bölüm,... derken birinci sezon bitiveriyor. Hayatımda düzelen pek bir şey yok ama kendimi daha iyi hissediyorum. Dizideki Ted'e yakın hissediyorum kendimi, Lily ve Marshall'ın ilişkisiyle kendi ilişkimi kıyasladığımı fark ediyorum. Onlar gibi olmak değil amacım ama sağlıklı bir ilişkide kişilerin nasıl hissettiğini daha net fark ediyorum. Kendimle ve ilişkimin toksik yönüyle yüzleşir gibi oluyorum. Ama halen çok acemiyim. Mutlu olmadığımı kendime itiraf ediyorum. Sonunda. Bu arada bu dizinin diğer sezonlarını aynı zamanda en yakın arkadaşlarım olan ev arkadaşlarımla izliyoruz. Aynı bölümde okuduğumuzdan, bolca konuşuyoruz bazı bölümlerin arkasından. Çünkü komedi dizisi olarak bilinse de hayata dair çok güzel tasvir ve tespitleri olan da bir dizi. Hakkını veriyoruz. Son sezona gelince bırakıyorum ben izlemeyi. Çünkü vedalarla aram iyi değil. Bu dizi biterse başka bitişleri de kabul etmem gerektiğini hissediyorum. Son sezonu izlemiyorum.
Üniversite bitiyor. Evimizi kapatıp hayatımızın en önemli evrelerinden birine, birbirimize veda etmek öyle zor geliyor ki... Kafamız çok karışık, gelecek belirsiz, belirsizlikle baş etmek çok zor. Bu arada her güzel şey bitiyor benim toksik ilişki devam ediyor. Neden? Çünkü tüm iyimserliğimle ve daha iyi hale getirebilirim çabam ufak da olsa meyvesini vermiş. Enerjim daha bitmemiş ya da ayrılığa ayıracak gücüm kalmamış. İkisi de mümkün. Ben yine izlemeye başlıyorum. Son sezon dışında rastgele bölümler açıp izliyorum. Beni sarıp sarmalıyor sanki. Lily Ted'e değil de bana söylüyor bazı tespitlerini. Barney'nin tüm şebekliklerine gülüyorum, çünkü o Barney :) Marshall'ın marşmelov tadında kişiliği hayatıma renk katarken, Robin'in sert taraflarına hayran kaldığım oluyor. Çünkü bazen önemli konularda duruşun net olmalı değil mi? Hepsi ailem oluyor senin anlayacağın.
Üniversiteden sonra evde geçirdiğim boş bir 6 ayın sonunda hayallerime kavuşuyorum. Üniversite okuduğum şehre atanıyorum. Aslında mutlu olmam gerek ama mutsuzum. Ailem memleketi tercih etmediğim için bana küsüyor adeta, toksik erkek arkadaşım da atandığım şehre geliyor. Evlilikten filan bahsediyor, ama ilişkimiz evlilikten fersah fersah uzaklıkta bir bağda. Tabi o an ben de bunun çok farkında değilim, belki aynı şehirde düzeltiriz diye düşünüyorum. Bu düzeltme saplantısını kimden nasıl öğrendiğimi o dönem hiç sorgulamıyorum. Tek bildiğim, hayallerime kavuşmuşken kendimi çok yalnız hissettiğim gerçeği. Açıp izlemeye başlıyorum tekrardan. Yeniden arkadaş edinmem gerektiği farkındalığına varıyorum. Ediniyorum da, hem de çok tatlı insanlarla tanışıyorum. Edindiğim dostluklar güç veriyor bana. İlişkimi daha açık anlatmaya başlıyorum. Ayna tutuyorlar mutsuzluğuma. Yeniden nefes almaya başlıyorum. Ve kararlar veriyorum. Toksik ilişkime nihayet bir son veriyorum, ailemle olan küslüğümde sergilediğim duruş meyvesini vermeye başlıyor. En azından kendi içimde kendimi desteklemeye başlıyorum. Nefes aldıkça yeni şeyler deniyorum. Yürüyorum, nefes alıyorum. Arkadaşlarımla bir araya geldikçe ferahladığımı hissediyorum. Yeniden kitap okuma alışkanlığıma dönüyorum. Kendime dair çalışmaya başlıyorum. Toksik ilişkim beni yorduğu kadar öğretici de olsun bari değil mi?
Bu süreç beni eşimle tanıştırıyor. Sağlıklı ilişkide kişiler kendilerini nasıl hissederdi? Mutlu, huzurlu, dengeli, ne olursa olsun iletişime açıklığın verdiği rahatlık, güven...Hissediyorum. Sağlıklı ilişki olması için ne yapmak gerekirdi? Öğreniyor ve emek veriyorum. Karşılıklı olduğunu bilerek. Evleniyorum. Mutlu bir süreçten sonra aramıza bir insan tanesinin katılacağını öğreniyorum. Çok mutluyum, korkuyorum, kaygılarım az değil ama çok iyi hissediyorum. Eşimle TV izlerken How I Met Your Mother'ın ilk bölümüne denk geliyoruz. Her akşam iki bölüm koyuyorlar aynı saatlerde. Eşim daha evvel hiç izlememiş, o da çok severek izliyor, karnımda bebeğim arada hareket ediyor. Bu sefer o son sezonu izleyebiliyorum. Mutluyum.
Şimdi bir dizi bir insanın en çok neyi olabilir? Bu dizi benim hayatımdaki önemli dönüm noktalarımın, kendimi bulma çabalarımın, mutlu anlarımın, boğuluyormuş gibi hissettiğim zamanlarımın eşlikçisi oldu. Her bir karakter ailem oldu. Kazadan çıkmış gibi bitirdiğim günlerimin akşamında elime tutuşturulan bir bardak sıcak çikolata oldu. Bugün biliyorum ki, kendimi kötü hissedersem onların her akşam buluştuğu masada kendime bir sandalye kapıp soğuk biramı içebilirim ya da kanepede Star Wars serisini bitirebilirim. Her şeye rağmen hayat LEGEN.....wait for it..... DARY!! :)))
2 Mayıs 2023 Salı
Only Murders in the Building
30 Nisan 2023 Pazar
Bir Film ve Bir Şarkı
İzlediğim bir filmde etkilendiğim, kafede sohbet ederken ya da yemek yerken dinlediğim müziği araştırma gibi bir huyum vardır. Telefonumda da bunu destekleyen en az iki uygulama :) O müziği bulur ve farklı zaman ve yerlerde tekrar tekrar dinlerim. Ne hissettirdi bu şarkı bana? Nereye götürdü? Neler vaat etti dinlerken... Youtube'da yorumlara bakarım. En sevdiğim şeylerden bir tanesidir bu. Yorumlara bakarken, müziğin kalbe dokunan, oradaki acıyı ve mutluluğu araştıran, hissiyatları konuşma ve paylaşma isteği duyuran yanını görürüm. Öyle ki, bazen okuduğum bir yorum işimin gücümün arasında ağlatır beni. Kimi zaman da olmadık yerlerde kahkaha atmamak için dudaklarımı ısırır içime içime gülmek durumunda kalırım. Her halükarda, müziğin gücü karşısında hayranlığımı gizleyemem. Başka kültürlerden, başka yaşantı ve dünyalardan insanları alır içine ve "Vaay bee, aslında ne kadar benziyoruz birbirimize." hissiyatını doğurur.
Son zamanlarda sürekli karşıma çıkıyor "Eternity and a day" Filmi ve şarkısı. Belki bir on sene olmuştur izleyeli. Fırsatını bulursam tekrar izlemek istediğim bir filmdir kendisi. Merak ediyorum, şimdi hangi hissiyatlarla izleyecek hangi noktalara dikkat edeceğim. Öyle ya, hiçbirimiz kalmıyoruz aynı yerde. On sene önceki ben ile şimdiki ben daha farklı ele alıyor yaşamı. Bir nevi kendime de dışarıdan bakma, kendi kişisel tarihim içinde yaşam perspektifimi inceleme şansı da veriyor bu bana. O zaman beni etkileyen bir şarkıyı, artık nerede duyup ne hissettirdiyse bana, burada paylaşmaya başlayayım diyorum. Kimbilir belki aynı hissiyatlarda buluşuruz ya da başka bakış açılarını duyumsama fırsatı elde ederiz.
"Eternity and a day" i ne zaman dinlesem filmdeki gri dünyaya gider, orada hüzünlenirim. Beraberinde derin bir anlayışı da getiren hüzünlerdendir bu. Güzeldir, olmasını istediğim halidir. Ruhun incelmesi, köşelerin sivriliğinin giderilmesi için güzel bir yontma yöntemidir. Önerilesidir.