14 Mart 2025 Cuma

Kelebek


      

        Çok sevdiğim bir arkadaşım arada sırada yazıyor olmama dair şaşkınlığını şöyle dile getirmişti: " Nasıl yazıyorsun? Herhangi bir işte çalışır gibi masa başına mı oturuyorsun öncesinde? Aklına geldikçe fikirler , bir yere mi yazıyorsun? Yazma hissi mi geliyor?" 

    Ve ben de yetkin ve olgun bir ses tonu takınarak Nietzche'nin sözüyle yanıt vermiştim: " Kanla yazıyorum. O yüzden pek az yazarım evladım." diye :))) ( Bu sözü de nereden öğrendiğimi hala merak ediyorum :) O an gülüp geçtiğimiz bu konu sonrasında algılarımı açmış olmalı. Bunun üzerine içsel bir gözlem yapmaya başladım. Sahi ben ne zaman yazıyorum?

     Bazen hayatıma dair odağımı yitirmiş hissederim. Bazı günler işe gelirim ve bilgisayarın başına geçtiğimde gerçekten hiçbir şey yapmak gelmez içimden. Böylesi anlarda gidip bahçede kahvemi çayımı alıp sosyalleşebilirim ama onu da yapmak istemem.  Bir şarkı açarım. İçimde çeşitli duyguların sıkıntısı olur. Hepsi ayrı ayrı tomurcuklanmış da bir an önce açıp dile gelmek istiyor gibi, sabırsızlığını duyarım. Yazmam gerek, bilirim. Ama neyi yazacağım ki? Nihayetinde şu an elle tutulabilir net bir duygum bile yok elimde, değil ki bir fikrim olsun. Yağmur öncesi havanın sıkıntısı benimki, odalara sığdırmayan. Neresinden başlamalı? 

    Bazen de bir 'an' kalır aklımda. Ya gerçek hayatta, ya bir filmde, belki de arkadaşımın anlattığı bir hikayede aklımda kalan bir sahne. Kendi duygu ve düşüncelerimle onu resmetmek isterim. O anı unutmak istemem ve yazdığım yazıyla resmini çekip koymak isterim bir kutuya. Ki unutmayayım, unutulmasın. 

   Bazen de ağırlığını hissettiğim şeyleri hafifletme derdiyle yazarım. İnsan olmak zor, duygular karışık. Yazarken hislerimi tertemiz yıkamış, güneşte kurutup katlayarak raflarına dizmişim gibi bir ferahlık hissederim. 

   Galiba buna verebileceğim net bir cevap yok. Ama yazmak güzel. Unutmamak, ferahlamak, derin şeyleri hafifletmek ve devam edebilmek için bildiğim en iyi yol.

     Bugün yine işe geldim ve dikkatimi bir türlü toparlayamadığımı hissettim. Sonra kızım geldi aklıma. Miray o kadar tatlı konuşuyor ki son günlerde   bazen gerçekten eriyorum. Geçen sabah uyandık ve şöyle dedi: " Tavşan. Ben bugün tavşan oldum." Resmen gözlerini açar açmaz bunları söyledi ve yataktan inip dolaptan tavşan figürlü kıyafetini çıkardı, tavşan tacını çıkardı ve gün boyunca da havuç yedi :))) Tavşan gibi zıplayıp durması ve koltuklara çıkıp orada da zıplamasının verdiği düştü düşecek hissini tahmin edersiniz :) Sonraki gün ayı oldu, bir sonraki gün penguen oldu ve ismin ne diye sorduğumuzda "Momo" dedi. Zaten kendi ismine de genelde "Mimi" diyor. Miray ismini sevdiremedik çocuğuma :)

     Sonra aklıma sevdiğim bir arkadaşımın bana söylediği lakap geldi: " Kelebek" Bir kelebek olduğumu düşündüm, baharı hissettiğimiz şu güneşli günlerde bir çiçekten diğerine konduğumu ve mavi gökyüzünde sefer eylediğimi hayal ettim. Nasıl sıcak, nasıl hafif :) Belki büyüyünce yazar olamam, ama bir sabah uyanıp kendimi kelebek olarak düşünüp hafif hissetmek çok mümkün :)

     O zaman sorayım sana da "Sen nasıl yazıyorsun ? Ve ne zaman yazarsın? 

     Daha da önemlisi sen bugün ne olmak isterdin ? :)

Katie Melua- Nine Million Bicycles